Devletin tepesinde öyle bir kavga başladı ki, bizler o kavgada söylenen sözlerden utanırken, Rumlar keyifle izliyor.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu arasında üç gündür süren söz düellosunu kastediyorum.
Kavga nasıl başladı. İki gün önce Akıncı, hükümetin BM araçlarıyla KKTC’de yaşayan Rum ve Maronitlere ulaştırılan ihtiyaç maddelerinden gümrük vergisi alınmasını eleştirdi. Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun aldığı bu tip kararların “Kendi ayağımıza kurşun sıkmak olduğunu” ifade etti.
Burada kim haklı, kim haksız tartışmasına girmeden önce sekiz gün önce 29 Eylül 2017’de bu köşede yazdığımı yazıyı hatırlatmak isterim.
O yazıda tam da Crans Montana sonrasında dünyaya çözüm için Rumlardan daha istekli olduğumuzu gösterdiğimiz bir anda atılan bu yanlış adımın, Rumların ekmeğine yağ sürdüğünü ifade etmiştim.
“Biz KKTC'de vergiyle ilgili bütün sorunları çözdük de sıra buradaki Maronitlere gönderilen yardımlardan vergi alınmasına mı geldi? Bu karar neye hizmet edecek? Bu vergiyle zengin mi olacağız, bütçemiz dolup taşacak mı? Bütün bunlar mümkün olmadığına göre bu kararla siyasi bir mesaj verilmek isteniyor? Peki, o verilen mesaj dünyada bizim haklı iddialarımıza dayanak mı olur, yoksa köstek mi olur?” diye çok can yakıcı sorular sormuştum.
Yardımlardan vergi alınması kararıyla birlikte KKTC’nin Maronitlere evlerine dönüş yolunu açan kararın getirdiği moral üstünlüğün yerle bir edildiğini yazarken, “Rum yönetimin eline öyle bir koz verildi ki bu meseleyi uluslararası arenada ballandıra ballandıra anlatmaları kaçınılmaz” demiştim.
Gelinen süreçte söylediklerimizin hepsi gerçek oldu. KKTC hükümeti burada kalan Maronitlere gönderilen insani yardımlardan bile vergi alır pozisyona düşürüldü.
“Bu hamle, dünyanın bile masayı devirmekle suçlamaya başladığı Rum yönetime adeta can simidi oldu” demiştim.
Gerçekten o can simidine öyle bir sarıldılar ki bütün dünyanın dikkatlerini oraya çekmeyi başardılar.
“Kendi kalemize gol atmayalım” diye de bu yanlış uygulamadan geri dönmeye çağırdım.
Yine ne yazık ki yanlışta ısrar edildi.
Dolayısıyla bu yazıdan bir hafta sonra Cumhurbaşkanı Akıncı’nın “Kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz” sözüyle eleştirdiği bu uygulamayla ilgili kendimi söz söylemeye haiz görüyorum.
Ama ne yazık ki tartışmanın üslubu, içeriğin önemini kaybettirdi.
Akıncı’nın açıklamalarının ardından grip olduğunu söyleyip bir gün bekleyen Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, öyle sözler sarfetti ki gribin tamamen geçtiğinden emin olduk.
“Ayağımıza değil, Kıbrıslı Türklerin beynine kurşun sıkan sizsiniz Sayın Cumhurbaşkanı” diyen Ertuğruloğlu’nun sözlerine Cumhurbaşkanlığı’ndan yanıt neredeyse dakikalar içinde geldi.
“KKTC Dışişleri Bakanlığı makamını işgal eden bir zatın bu tür söylemleri Kıbrıs Türkü’nün çıkarlarına terstir” sözü, bırakın Cumhurbaşkanlığı’na, Rum yönetimine bile yakışacak düzeyde değildi.
Dedim ya tartışma öyle bir boyuta geldi ki, biz neyi tartıştığımızı unutup, kim daha ağır konuşuyor diye izler hale geldik.
Devletin tepesinde Cumhurbaşkanlığı ile Dışişleri Bakanlığı arasındaki bu ağız dalaşı devlet ciddiyetine yakışmadığı gibi eminim Güney’de de keyifle izleniyordur.
Kendi kendimize güldürmeyi başardık…
Bir başka ifadeyle kendi kalemize bir gol daha attık.
Yazık!..