Hayatta dost bildiğimiz insanlar kimlerdir, hangi dostun tavsiyesini uymalıyız? Hepsinden önemlisi hayatta önceliklerimiz nelerdir, en önce hangi işi yaparsak bizi başarıya götürür?
Bu konudaki emsalsiz efsane, hayatın anlamına dair önemli bir ipucu veriyor. Bilmeyenlere anlatalım.
O efsaneye göre, bir zamanlar bir kralın aklına şöyle bir düşünce geldi:
“Eğer bir işe ne zaman başlayacağımı; kimi dinleyeceğimi ve yapmam gereken en önemli şeyin ne olduğunu bilseydim, girdiğim her işi başarırdım.”
Aklına gelen bu düşüncenin cevabını almak için krallığın dört bir yanına haber salındı. Kim kendisine her iş için en uygun vakti, bu iş için en gerekli kişinin kim olduğunu ve yapılması gereken en önemli şeyin ne olduğunu öğretirse ona büyük bir mükâfat vereceğini ilan etti.
Bilgeler kralın huzurunda toplandı, fakat sorular kralı tatmin etmedi.
Kral doğru cevaplar için bilgeliğiyle ünlü bir münzeviye gitti. Münzevi, hiç ayrılmadığı bir ağaç kovuğunda yaşar, yanına sade halktan başkasını kabul etmezdi.
Bu yüzden kral üstüne sade elbiseler giyerek kendisini halktan biri gibi gösterdi, münzevinin karşısına çıktı.
Kral gittiğinde münzevi kovuğunun önüne çiçek tarhları kazıyordu. Kralı gördü, selamlayıp kazmaya devam etti. Münzevi mecalsiz ve zayıf birisiydi; soluk soluğa kalmıştı. Kral yanına gelip şöyle dedi.
-“Ey bilge münzevi, size üç sorunun cevabını sormak için geldim. Doğru şeyi doğru zamanda yapmayı nasıl öğrenebilirim? En fazla muhtaç olduğum, dolayısıyla diğerlerinden fazla ilgi göstermem gereken insanlar kimdir? En önemli ve her şeyden önce kendimi vereceğim işler nelerdir?” Münzevi kralı dinledi, ama cevap vermedi, kazmaya devam etti. “Yoruldunuz” dedi kral, ” Küreği bana verin de biraz dinlenin.”
Münzevi, “Sağ olun” diyerek küreği krala verip yere oturdu. Kral iki tarh kazdıktan sonra durup sorularını tekrarladı. Münzevi yine cevap vermedi. Saatlerce kazan kral sonunda küreği toprağa saplayıp şöyle dedi:
-“Ey bilge kişi, senin yanına sorularıma bir cevap bulmak için geldim. Eğer cevap vermeyeceksen, söyle de evime gideyim”.
Münzevi, “Buraya koşarak birisi geliyor” dedi, “bakalım kim?”…
Kral arkasına döndüğünde bir adamın koşarak kendilerine doğru geldiğini gördü. Adamın karnına bastırdığı ellerinin altından kan sızıyordu. Kral adama yardım etti. O gece başından hiç ayrılmadı.
Sabah yaralı adam kendisine geldiğinde, krala minnettardı. “Beni affedin. kardeşimi astırdığınız için sizden öç almaya yemin etmiş bir düşmanınızdım. Dün sizi öldürmeye geliyordum. Adamlarınız beni yaraladı. Siz bilmeden de olsa yaramı sarmasaydınız kan kaybından ölürdüm. Ben sizi öldürmek istedim, siz ise hayatımı kurtardınız” dedi.
Kral, düşmanıyla bu denli kolay barıştığı ve onun dostluğunu kazandığı için çok mutlu oldu; onu affetmekle kalmayıp ailesinin el koyduğu mallarını iade etti.
Kral ayrılırken, hala cevap bulamadığı soruları düşünüyordu. “Sorularıma cevap vermedin münzevi” dedi. Münzevinin cevabı netti: “Cevapları aldın. Dün eğer benim dermansızlığıma acımayıp şu tarhları kazmasaydınız, gidecek ve şu adamın saldırısına uğrayacaktınız ve yanımda kalmadığınıza pişman olacaktınız. Yani en önemli vakit, tarhları kazdığınız vakitti; en önemli kişi bendim ve en önemli işiniz bana iyilik yapmaktı.
Daha sonra bu adam yanımıza yaralı geldiğinde, en önemli vakit onunla ilgilendiğiniz vakitti, çünkü eğer onun yaralarını sarmasaydınız, sizinle barışmadan ölecekti. Dolayısıyla en önemli kişi oydu, en önemli iş de onun için yaptıklarınızdı.”
Kıssadan hisse, siz siz olun, dostlarınızın yardımına koşmaya üşenmeyin. Onlara vakit ayırmaktan çekinmeyin.
İyi pazarlar…