Seçim; bir ülkede yönetilenlerin kendilerini yönetecek kişileri seçip onları iktidar yapabilmesi olayıdır. Eskiden yalnızca asillerin, toprak sahiplerinin ve din adamlarının (yurttaş olarak kabul edilen kesimin) seçme hakkının bulunduğu Eski Yunan ve Roma demokrasileri ile ilkel topluluklarda oy hakkının belli kesimlerle sınırlandırılması ve seçeneklerin kısıtlı tutulması o dönemdeki seçimleri günümüz seçimlerinden ayırmaktadır. Ancak Ortaçağ feodal toplum yapısında, tanrının iktidarını elinde bulundurduğuna inanılan kralın yetkilerinin zamanla sınırlandırılması ve başka organlara(meclislere) aktarılması seçim kavramını farklılaştırmaktadır. Bunun bir yansıması olarak kabul edebileceğimiz , tarihin ilk insan hakları belgesi olarak kabul edilen 'Bill of Rights'ta (1689) yasama erkinin parlamentoya verilerek temsilcilerin temsil unsurunu yerine getirebilmeleri için seçime ihtiyaç duymaları ise bu kavramı günümüz anlamına oldukça yaklaştırmıştır.Ayrıca 1789 Fransız İhtilali'nden sonra 1793 Fransa Anayasası ile vergi veren, konut sahibi her yurttaşın oy hakkına sahip olması Avrupa'daki diğer ülkeleri de oldukça etkilemiş ve farklı uygulamaların ortaya çıkmasını sağlayarak halkın iktidarda daha fazla yer almasına imkan tanımıştır. 19. ve 20. yy.larda ise seçimle ilgili birçok yenilik yapılmış ve son olarak 'genel oy' ilkesi kabul edilerek bir ülkedeki bütün vatandaşların dil, din, yaş ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin oy kullanabilmeleri sağlanmış, böylece seçim bugünkü yapısına kavuşmuştur.
Tarihi gelişimini böyle özetleyebileceğimiz seçim esas anlamını demokratik sistemlerde bulan bir kavramdır ve bundan dolayı da demokrasilerin var olduğu ve yaşandığı yerler seçimin de anlamlı olduğu yerlerdir. Bununla beraber demokrasi, sadece yönetenlerin seçimle iş başına gelmelerini sağlamaz aynı zamanda daha önce seçilenlerin seçimle görevden uzaklaştırılmalarına da neden olur. Çünkü demokrasilerde vatandaşlar kendilerini yönetecek olan temsilcilerini genel katılımla seçebilme ve böylece öncekileri değiştirebilme olanağına sahiptirler .
Demokratik sistemlerde esas olan 'halk'ın yönetim yetkisinin kaynağı olmasıdır. Tabii burada sözü edilen halk, belli bir sınıfın temsilcisi veya üyesi değil bütün vatandaşlardır ve ancak bir bütün olarak vatandaşların hepsinin katılacağı bir seçim demokrasinin varlığını bize hissettirebilir. Çünkü bilindiği üzere uluslar arası saygınlığını arttırmaya ve rejimini meşrulaştırmaya çalışan çoğu totaliter rejimler de seçim sistemine başvurmaktadır. Yani aslında seçim, bir ülkedeki rejimin demokrasi olduğunu göstermeyebilir de. Peki, ama öyleyse bir ülkenin demokratik seçim sistemine sahip olduğunu nasıl anlayabiliriz? Cevabı basit aslında: Bir ülkedeki seçimin demokratik olarak kabul edilebilmesi için o seçimin bazı evrensel koşulları taşıması gerekir. Bunlar; genel oy, serbest ve rekabetçi seçim, eşitlik, bireysellik, gizlilik ve serbest oy ilkeleridir. Bu ilkeleri kısaca şöyle açıklayabiliriz : genel oy ilkesi, herkesin seçmen olması yani her vatandaşın hiçbir ayrım yapılmaksızın seçimlerde oy verme hakkına sahip olması; serbest ve rekabetçi seçim ilkesi, seçime katılacak kişi ve partilere yasak getirilmemesi, propaganda serbestliğinin olması; eşitlik ilkesi, herkesin yalnızca bir oya sahip olması; gizlilik ilkesi, oy vermenin gizli olması ve son olarak serbest oy ilkesi de oy verecek kişinin her türlü baskı ve etkiden uzak olarak oy vermesidir.
Seçim kavramının içinde önemli bir yeri olan ve daha teknik bir kavram olan seçim sistemi ise; halkın siyasal erkini (vereceği oylarla) devredeceği temsilcisinin belirlenmesinde gereken kuralları gösteren bir usuldür. Ancak bu, sadece milletvekillerinin hesaplanması ve partilere dağılımında başvurulan bir yöntem değil aynı zamanda seçim bölgelerinin belirlenmesi, adaylık ve oylama şekilleri, seçimlerin ve seçim kampanyasının yürütülmesiyle ilgili kuralları da kapsayan bir yöntemdir. Seçim sisteminin nasıl ve ne olacağı hem çok önemli hem de çok tartışmalıdır. Çünkü hiçbir seçim sistemi seçmenlerin tümünün iradesini parlamentoya taşımaya yetmez. Bundan dolayı da ülkeler sürekli seçim sistemi değişikliklerine başvurur ya da yeni sistem arayışlarına yönelirler, tıpkı bizde olduğu gibi.
Seçim sisteminin iki temel işlevi vardır. Birincisi ülkeyi yönetecek hükümetin belirlenmesi işlevine yönelik olan istikrar ilkesi diğeri ise seçimde yer alan parti veya bağımsız adayların güçleri oranında parlamentoda temsil edilmelerini sağlama işlevine yönelik olan adalet ilkesi ya da başka bir adla demokratik temsil ilkesidir. Demokratik temsil ilkesi, kullanılan her oyun temsil ettiği siyasi tercihin parlamentoya yansımasının en ideal biçimidir..
Sonuç olarak şöyle bir kanıya varılabilir ki seçim ve seçim sistemi hem bir ülkenin ne kadar demokratik olduğunu gösterebilir hem de ne kadar 'demokritik' olduğunu. Yani demokrasilerin en büyük göstergelerinden biri olan seçim sistemi, iktidarlar tarafından sürekli değiştirilip dönüştürüldüğünde halkın görüşünü parlamentoya yansıtmaya değil halkın sürekli eleştirilerini aldığı halde yararlı hiçbir faaliyette bulunamayan bir temsilci grubu oluşturmaya yarayan bir araç haline gelir.