Bugünlerde, Michael Mann’ın iki cildi Türkçeye çevrilmiş “İktidarın Tarihi”ni okumaya çalışıyorum.
Çalışıyorum diyorum çünkü 30 bilemediniz 40 sayfa sonra göz kapaklarım üzerindeki kontrolümü kaybediyorum.
İşte tam da bu nedenle kendime bir kota koydum.
Günde 60 sayfa hedefim var.
Onu da iki ayrı seansta tamamlayabiliyorum.
Velhasıl Eserin tamamı dört cilt.
Elimdeki iki cildin sayfa sayısı ise yaklaşık bindörtyüz altmış.
Kısaca söyleyecek olursam alanında yapılmış en önemli çalışmalardan birisi. Onun için ilgilileri tarafından mutlaka okunacaktır diye düşünüyorum.
Bende bu okuma vesilesiyle “İktidarın Tarihi”ne demokrasiyle yönetilen toplumlarda seçimle işbaşına gelmiş iktidar partilerinin yine seçimler üzerinden iktidar kayıplarıyla ilgili kısa bir not düşmek istedim. Bu kısa notun istikrarlı bir yönetimi inşa etmede bize yol gösterici olacağına inanıyorum…
İktidarın tarihine yakından baktığımızda (monarşilerden demokrasiye kadar) her sistemin meşru gördüğü, neredeyse kutsal kabul edilmiş bir iktidara gelme biçiminin olduğunu görürüz. Monarşilerde kral ya da imparator bu meşruiyeti daha çok din ve gelenekten alırken, demokrasilerde ise hükümeti kuran siyasi partiler bu meşruiyeti toplumun seçimler üzerinden iktidarına “evet” demesinden alır. Siyasal partiler bu meşruiyet ölçüleri çerçevesinde seçimler üzerinden halefinden iktidarı devralarak kendisini meşru kılan hukuk sistemi üzerinden toplumu yönetir. Sistemin yönetme mantığına uyulduğu sürece problem yoktur. Krallar, yerini yeni kral ya da imparatorlara, partilerde seçimler sonucu iktidarlarını başka siyasi partilerin kurduğu hükümetlere devrederler. İşte bizim burada üzerinde durmak istediğimiz konu bu iktidar değişimi işine rasyonel bir açıklama getirmek. Başka bir ifadeyle iktidardan düşmenin temel neden(ler)iyle ilgili doğru dürüst bir açıklama yapmak, hukuk ve meşruiyet ilkeleri çerçevesinde daha uzun süre iktidarda kalmanın mümkün olacağını ortaya koymak.
Bugün siyasal sistemler tarihi ile ilgili okuma yapanlar çok iyi bilirler ki demokraside bütün siyasal sistemler gibi büyük bir entelektüel, siyasi ve toplumsal şüphenin kuşkuya/eyleme dönüşmesi sonucu halefi sistemlere meydan okuyarak ortaya çıkmış/doğmuş bir yönetim modelidir. İşte tıpkı Siyasal sistemler gibi siyasal iktidarlarda şüphenin kuşkuya dönüşmesi sonucu yerlerini muhaliflerine bırakarak iktidara veda ederler. Bu şüphe ve kuşkunun karmaşık birçok sebebi olabilir. İktidarın herhangi bir konudaki başarısızlığı ya da daha başka şüpheyi kuşkuya dönüştürecek cevabı verilemeyen eylemler bu düşüşü tetikleyebilir. Meseleye siyasi iktidar açısından bakarsak bu ilk şüphelerin düşünsel mekânının otantik entelektüel akıl ve zihin olduğunu söylememiz gerekir. Otantik Entelektüel akılda başlayan bu şüpheler oradan enformasyon araçları yoluyla yavaş yavaş topluma yayılır. Eğer bu entelektüel şüpheler toplumda soruya dönüşürse bu iktidar için yeni bir sınava tabi tutulacağı anlamına gelir. İktidar için bu sınav yeri ve mekânı bilindiği gibi her dört ya da 5 senede yapılan seçimler ve sandıktır. Böylece toplumsal şüphe ve kuşkular seçimler üzerinden siyasi bir eyleme dönüşür. Burada iktidara karşı eyleme bir ilk şüphe ya da şüpheler sebep oluyorsa bu şüpheler neden devamlılık arz ederek kuşkuya dönüşüyor, bu kuşkuları sürekli hale getiren ve çoğaltan, iktidarı bulunduğu konumdan alaşağı eden temel nedenler ortaya çıkar.