Tek tip toplumsal döngü

Çağdaş yaşam ve can sıkıntıları…

Çağdaş yaşam ve can sıkıntıları… Yüksek konfor seviyesi, daha az çalışma ve yok olan çözümler yaratma arzusu… Nasıl olsa her sıkıntının bir reçetesi, her ambalajın bir etiketi ve her davranışın bir yeri var, değil mi? Modern olanın hayat sofrasında baş köşeye yerleşmesiyle herkes oturduğu yerden pek de kalkmadan doymaya başlar; ama yemek aynı… Ardından tatlı ve çay-kahve… Ve herkes, her gün, aynı sofrada, aynı yemekleri yer...
Ama sonra çöreklenen bir iç sıkıntısı… Karınlar tok, sırtlar pek… Peki ama neden bu darlanma? Milyon yıldır devam eden ve hayatta kalmak gibi en meşru bir güdünün kovalanmasından ibaret olan yaşam öylesine abartılı ve işlevsel bir basitliğe indirgenmiş, ertesi sabah sağ ve esen olarak uyanmak için yapılması gerekenler o derece tektipleşir... İnsanoğlu da canı sıkılmadan edemez. Neyin ne zaman nasıl gerçekleşeceği bilgisine fazlasıyla vakıftır. Ya da öyle olduğunu zanneder. Yaratıcılık ve öznellik ölür, yerine mutlak hakimiyet gelir.
İnsanlar kendine bir alan açmaya çalışır, çünkü uğraşacak bir şeyler şarttır. Hobiler, spor, sanat, yeni aktiviteler… Modern olan hepsine dahil olur. Hobiler bile tektipleşir... Spor olur maç izlemek, sanat olur mümkün olan en pahalı fotoğraf makinesini satın alıp arada bir düğmesine basmak. Ama o can sıkıntısı bir türlü geçmez.
Can sıkıntısı kötüdür... Sıkıcı bir ciddiyet, takım elbiseli asık suratlılar, eril politika anlayışına prim veren bir toplum olmanın önkoşuludur çünkü... Bunlar birbirini besler ve büyütür. Ve gelsin tektip bir toplumsal döngü...
Ama bütün bunlar can sıkıntısına deva değildir hala, sebep ve sonuçlarıdır anca. İnsan olan can sıkıntısını aşmaya kararlıdır. Modern olan kara kara düşünür : Tuzlu gelenekleri koysa masaya, tatlı yenilikçilikle gitmez beraber, yemek sonrası çay-kahve niyetine koydukları da yavan kalacak. Öyle birşey lazımdır ki onu yiyenler hem birbirinin aynısı olsun, hem de vahşi görünüşlü. Tasması olsun boynunda, ama kendini çok özgür, çok özel sansın. Güvenli ve konforlu sandalyesinden kalkmasın, ama kendini engin dağlara koşarak çıkabilecek kadar cesur, güçlü, gözüpek sansın.
Gel zaman git zaman sonra, masadaki birileri yemeği kendi istedikleri gibi yemek isteklerini daha fazla bastırmazlar, örgütlenirler. Modern olan kaşlarını çatar, ellerine vurur, “öyle değil, böyle ye” der, masanın o tarafına yemek vermemekle tehdit eder. Diğerleri iyice sinirlenir, ısrar ederler “böyle yiyeceğiz” diye. Susturur herkesi ve yeni kararını açıklar : “Yemek aynı, masa aynı. Madem öyle bu kardeşlerimiz kendi istedikleri gibi yesinler.” Ancak birdenbire fark eder ki, masadaki diğerleri bir olmuş “farklı yiyeni asarız-keseriz” diyorlar. Dozu kaçmıştır... Can sıkıntısını doyurmak için getirdiği yemekle dolan midelerin, masayı tamamen mahvedecek boyutlara ulaşan bir şiddet ve yobazlık sıçtığını görür, bunlar da gübre olup geri döner... İşte öyle bir şey...
Bu haber 527 defa okunmuştur

:

:

:

: