Türkiye üç cephede saldırı altında. Bu saldırıların ilki Suriye’nin kuzeyinden geldi. Önce Fırat Kalkanı ardından Afrin’e yapılan Zeytin Dalı Operasyonu ile ilk cevaplar verildi.
Eskiler “su uyur, düşman uyumaz” derlerdi. Gerçekten öyle oldu. Afrin’de gereken cevabı alan şah, vezirlerine verdiği talimatla hemen piyonlarını harekete geçirdi.
Rumlar piyon görevini yapmaya dünden razı olduğu için Mağusa açıklarındaki 3. Parselde adım atmak için sabırsızlanıyordu. Ama umdukları gibi olmadı. Sahaya sürdükleri İtalyan ENI şirketine ait sondaj platformu beş gündür yerinde çakılı bekliyor. Çünkü Türk savaş gemileri karşısına dikildi. Milim adım attırmamakta kararlılar.
Aynı durum Ege’deki kayalıklarda da geçerli. Kaçak güreşip o kayalıkların yakınında poz veren Yunan siyasetçiler, bu kez aradıkları fırsatı bulamıyor.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, tabiri caizse üç cepheye de dün net mesajlar verdi. “Bizim için Afrin neyse Kıbrıs'taki Ege'deki haklarımız da odur” diyen Erdoğan’ın sözlerini anlamak için Zeytin Dalı Operasyonu’nu mercek altına almak yeterli olur.
Ortadoğu’da PKK kartını oynarken gemi azıya alan ABD, yaptığı onca silah yardımının ardından 3 milyar dolar da maddi yardım yapmayı hedeflediğini gizlemedi.
“Türkiye bir çadır devleti değildir. Asırlara bani olan bir devlet anlayışımız vardır. Biz gereği neyse bunu yaparız. Bir ölürüz bin diriliriz. Bu böyle bilinmeli” diyen Erdoğan, ABD’nin küstah generaline de hak ettiği cevabı verdi.
“Bizi vururlarsa sert karşılık veririz” diyen generali, “Hiç Osmanlı tokadı yememiş oldukları çok açık” diyerek alaya alan Erdoğan, bir de küçük öğüt verdi.
“Hemen yanı başlarında duranlardan başlayarak gördüğümüz her teröristi imha edeceğiz. İşte o zaman teröristlerin yanlarında bulunmasalar kendileri için daha iyi olduğunu anlayacaklar” diyen Cumhurbaşkanı’nın sözleri, Amerikan yönetiminin kulağına küpe olmalı.
Kimileri Erdoğan’ın sözlerinin bölgede tansiyonu daha da yükselteceğini söylese de bu görüş doğru değildir. Çünkü artık alttan alma zamanı çoktan geçmiştir.
Türkiye’de Gezi Parkı olayları ile başlayan, 17 Aralık’ta yeniden denenen, 15 Temmuz’da iç savaşa kadar götürülmek istenen kaos ortamı, en sonunda anavatanın güneyinde bir terör devleti oluşturma çabalarına kadar vardı.
Türkiye alttan aldıkça bu hamlelere yenileri eklenecektir. O yüzden artık alttan alma zamanı değil, cevabın vakit kaybetmeden verilmesi gereken bir döneme girilmiştir.
Bu cevap Afrin’de Türkiye ile hesabı olanlara karşı veriliyor. Akdeniz’de Rumlara, Ege’de Yunanlılara da verilecektir. Bir adım geri atmak, zafiyet olarak algılanacağı için milim gerilemeden kararlı bir duruş sergilemekten başka çare yoktur.
Aksi Türkiye’nin felaketi olur. Türkiye Ortadoğu’da ABD’ye, Akdeniz’de Rumlara,
Ege’de Yunanistan’a boyun eğemez. Çünkü Mustafa Kemal’in dediği gibi artık “hattı müdafa yoktur, sathı müdafa vardır. O satıh bütün vatandır.”
O bütün vatan kavramının içinde Türkiye artık KKTC’yi de düşünüyor. KKTC’nin hak ve çıkarları için gerekirse canını vermeyi göze alıyor. Bu bağlamda Kıbrıs Türkü de kendisi için en güvenli yerin Türkiye’nin yanı olduğunu bilmeli. İçimizde yükseltilmeye çalışılan Türkiye düşmanlığına asla prim verilmemelidir.