Uykunun genel ve karakteristik niteliklerinden biri rüyadır.
Rüya, görsel ve işitsel algı ve duyguların, uykunun hızlı göz hareketi (REM) isimli evreleriyle yakından ilişkili olması sonucu ortaya çıkar.
Her insan rüya görür. Gördüğü rüyayı sabah kalktığında çoğu zaman hatırlamaz belki. Ancak rüya görmeyen insan yoktur. Buna görme engelliler de dahil.
Evet, görme engelliler de rüya görüyor değerli okurlar.
Görme engelli olduğum için görme engelliler rüya görür mü, nasıl rüya görüyorsun, türevli sorularla çok defa karşılaştığımı söyleyebilirim. Son derece merak uyandıran ve görme engellilere ilişkin en dikkat çekici hususların başında yer alan bir konu olduğuna eminim.
Başta da ifade ettiğim gibi rüya, görsel ve işitsel algılar sonucunda ortaya çıkar.
Peki gözleri görmeyen bir kişide görsel algı nasıl olur? Bu ne oranda mümkündür?
1928 yılında Hollanda'da görme yetisini 5 yaşından önce kaybetmiş olan 6 ilkokul öğrencisi üzerinde yapılan bir araştırmada, çocukların rüyalarında çok az da olsa görsel öğeler bulunduğu tespit edilmiş. Ancak doğuştan görme engelli olan bir kişinin rüyalarında görsel öğe bulunması mümkün olmadığı, yine aynı raporun sonucu olarak paylaşılmış.
Ben de hem bir görme engelli, hem de çok sayıda görme engelli insan ile bu konuyu konuşmuş kişi olarak bu raporu rahatlıkla doğrulayabilirim.
5 yaşında görme yetimi kaybetmiştim. Ancak rüyalarımda çok az dahi olsa görsel öğe bulunmuyor. Yani bu araştırmaya göre doğuştan görme engelli grubuna da giriyor olabilirim.
Çünkü 5 yaşından önce de gözlerim az görüyordu. Rüyalarımda görsel öğe bulunmamasını biraz da buna yoruyorum açıkcası.
Bu noktada rüya görmek kavramı ile gözün görmesi kavramı karıştırılır hep. Gördüğüm rüyalardan yola çıkarak şunu diyebilirim ki buradaki görme tamamen algıdır.
Örneğin ben bir görme engelli olarak şu an bir odada, bilgisayar başında oturuyor ve bu satırları kaleme alıyorum.
Hangi odada ya da nerede oturduğumu göremiyorum. Ancak algılıyor, biliyorum.
Odayı ve odadaki hiçbir şeyi göremesem de neyin nerede olduğunu biliyor, hissediyorum.
Rüya görme kavramı da benim için öyle işte. Görmüyorum. Ama algılıyor, hissediyor, biliyorum.
Gördüğüm bir rüyada, dağın tepesinde oturuyordum mesela.
Daha sonra çok sevdiğim bir dostumla sohbet ederek dağın tepesinden aşağıya doğru yürümeye başlıyoruz.
Ortam yemyeşil olduğu için ferahlıyor, mutlu oluyorum.
Devamında yoruluyor ve bir ağacın altına oturuyor, gölgede dinlenmeye başlıyoruz.
İniş yolunu kaybetmişiz ve yolu nasıl bulacağımızı konuşuyoruz, derken uyanıyorum.
Şimdi bu rüyadaki görsel öğeleri gördüğümü hatırlamıyorum. Ancak şöyle izah edebilirim.
Dağın tepesini ve dostumu görmesem de dağın tepesinde olduğunu biliyor, dostumun kim olduğunu algılayabiliyorum.
Ortamın rengini gördüğümü de hatırlamıyorum. Ancak çiçeklerin kokusu ve yürürken ayağıma çarpan otlar, yeşilin hissini ve ferahlığını veriyor kalbime.
Gözün görmesiyle rüya görme arasındaki o çok merak edilen ayrıntıyı verilerle ve kendi yaşamımdan örnekler vererek paylaşmaya çalıştım.
Son olarak diyebilirim ki göz bakar, kalp görür. Çünkü gözün nuru beyin değil, derinden bağlı olduğu kalptir.
Beyin, hafızasından birçok öğeyi silebilir, unutabilir. Oysa kalp öyle mi?
Sevginin tomurcuğu bile olsa hep bir köşesinde yeşermek için beklemektedir. Çünkü gerçek his ve duygu kalptedir.