Saçla, başla, kıyafetle uğraşmak bir siyasi düşünceyi, ya da bir ideolojiyi ilerici mi kılar? Elbette hayır.Dünyanın neresinde olursanız olun, herkes din, vicdan ve inanç özgürlüğüne sahiptir.
Saçla, başla, kıyafetle uğraşmak bir siyasi düşünceyi, ya da bir ideolojiyi ilerici mi kılar? Elbette hayır.Dünyanın neresinde olursanız olun, herkes din, vicdan ve inanç özgürlüğüne sahiptir.
Bu bağlamda kimse inancından ve kıyafetinden dolayı mağdur edilemez.
Dolayısıyla Hala Sultan İlahiyat Kolejinde yaşandığı iddia edilen bu olayın ne siyasi açıdan, ne toplumsal açıdan ne kültürel açıdan, ne de sosyal açıdan açıdan izahı zordur..
Lakin bu uygulama da dün başlamamıştır..
Diploma için gerekli olan fotoğrafın başörtüsüz olma koşulu bir genelgeye bağlanmıştır ki,bu elbette tartışılır ve tartışılmalıdır da..
Konuya ilişkin yaşananları kısaca bir hatırlayalım;
Hala Sultan İlahiyat Koleji’nden mezun olan ve başörtüsü takan öğrencilerin diplomalarının bakanlık yetkilisi tarafından imzalanmaması sıkıntı yaratmıştı.Eğitim Bakanlığı yetkililerinin, diploma üzerinde öğrencilerin “başörtülü fotoğraflarının bulunmasının” mevzuata aykırı olduğu ve bu gerekçeyle diplomaların imzalamadığı anlaşılmıştı..
Şimdi konumuza dönelim;konu, 'kıyafet meselesi'... Bu meseleyi anlamak için bazı temel noktalarda anlaşmamız gerekmektedir: devir, özgürlüklerin devridir. En azından öyle olmasına uğraşılmaktadır. Böyle bir ortamda kıyafet seçimi, bireysel tercihlerin en başında gelen unsurlardan bir tanesidir. Dolayısıyla bu bakımdan, 'kimin ne giydiğine kimse karışamaz' demek yerinde olacaktır.
Lakin Kimisi meseleye dini, kimisi siyasi, kimisi sosyal ve kimisi de laiklik açısından yaklaşmıştır. Bir türlü mesele, kişi hak ve hürriyetleri çerçevesinde dikkate alınıp çözüme kavuşturulamamıştır. Öyle ki, laiklik bile başörtüsüne indirgenmiştir.
Oysa “laiklik” ilkesi; hukuk kurallarının uygulanması konusunda, bir veya birkaç din ve/veya mezhebe bağlı etkilerden uzak kalınması, toplumu oluşturan tüm bireyleri dikkate almak suretiyle hukuk kurallarının düzenlenmesi, uygulanması, hukuk kurallarını düzenleyen ve uygulayanların din ve mezhep ayrımı yapmaksızın herkese eşit mesafede durması anlamına gelir. “Laiklik” ilkesinin, hukuk normlarının din veya mezhep ayrımı yapmaksızın herkese eşit tatbik edilmesinin önemli bir dayanağını oluşturduğu kabul edilir.
Bu nedenle, başörtüsü ve örtünmeyi laiklik tartışmalarına indirgemeden ve konuyu amacından saptırma dan konuşmak, kişi hak ve hürriyetleri kapsamına giren, kimisine göre dilediği gibi giyinme, kimisine göre inanç ve kimisine göre de sosyal zorunluluk olarak kabul edilen başörtüsünün ve benzeri örtünme şekillerinin engellenmemesi isabetli olacaktır. Başörtüsü meselesine; kutuplaşmaya gidilmeden, siyasete konu edilmeden, “laiklik” ilkesinin korunmasının direnç noktası olarak görülmeden, kişi hak ve hürriyetleri çerçevesinde yaklaşılmalıdır.
Demokratik bir yaşamı özümseyen ve özgürlüklere inanan bir toplum olarak kimse kimseye, belirli bir şekilde giyinip örtünmesi veya giyinip örtünmemesi konusunda baskı yapmamalıdır. Bu tür davranışları, siyasi veya sosyal hayat alanlarında bir kayıp veya kazanç olarak görmemek gerekir. Bir başka ifadeyle, herkes kendi inanç ve isteğine göre hareket edip, baskı görmeksizin örtünüp örtünmemekte serbest olmalıdır. Başörtüsünü savunan veya bunun karşısında olanlar, bu hususu kişi hak ve hürriyetleri çerçevesinde değerlendirmelidir.