İdam ve kişisel haklar

İdam cezasının geri getirilmesi talepleri son günlerde yeniden hortladı. Konu henüz siyasetin gündemine gelmemişse de, küçücük bedenlere yapılan insanlık dışı mezalim bu talepleri meşru kılmak maksadıyla kullanılıyor.

İdam cezasının geri getirilmesi talepleri son günlerde yeniden hortladı. Konu henüz siyasetin gündemine gelmemişse de, küçücük bedenlere yapılan insanlık dışı mezalim bu talepleri meşru kılmak maksadıyla kullanılıyor.
Tecavüz, sarkıntılık, çocuk pornosu ve benzeri aşağılık suçlar tabii ki çok ciddi cezalandırılmalı, bu gibi suçlarla ilgili cezalarda ne indirim ne de hafifletici sebep söz konusu olmalı. İnfaz sistemindeki garabet düzeltilmeli, suçlular mahkum oldukları cezanın bir bölümünü değil, af söz konusu olmadan tümünü çekme durumunda kalmalıdırlar.
İsterse kimyasal, hatta fiziki hadım uygulaması ile de bu suçlara yönelik tedbir alabilir bir ülke. Belki de öyle de olmalı, caydırıcı bir uygulama ile bu suçlara karşı af veya acıma olmayacağı açıkça gösterilmeli. Ancak, İdam çözüm değil. İdam sorunu çıkmaz hale getirir. Nasıl kişiler can alamaz ise, devletler de alamamalı. Bu uygulamadan neler çekildiği unutulmamalı. 12 Eylül dönemi, bir o cenahtan, bir bu cenahtan mantığıyla kıyılan gençlerimiz, canlarımız unutulmamalı.
İdamın kaldırılması bu ülkenin en büyük canisi yakalanmış ve idama mahkum edilmişken mümkün oldu. İster AB ister başka ilişkilerin gereği olsun, bu adımı atabilmek hem önceki Bülent Ecevit başkanlığındaki üçlü koalisyon hem de Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetlerinin ortak başarısıdır. Geri adım atılmamalı, tekrar o ilkel ve intikam temelli cezalandırmaya dönüş olmamalıdır.
Kayıp çocuklar büyük sorundur. Öldürülen, iğfal edilen çocuklarımız ortak acımız, ortak ayıbımızdır. Devlet ve halk bu çocuklara karşı sorumluluklarını daha dikkatli yerine getirmek durumundadır. Aileler kendi cevherlerine daha iyi sahip çıkmalı, böyle hain olayların olmasına imkan verecek ihmalkarlıklara mahal vermemelidirler.
Gerek özgün gerekse yaygın eğitim yoluyla halkın aydınlanmasını sağlamak bu gibi sorunlara karşı en önemli adım olacaktır. Cehalet diz boyu olan bir toplumda, şeyhin, şıhın, hocanın ardında koşan, cemaatler içerisinde kimlik arayan bir toplumda bu sorunların ortadan kalkması idam getirilse de getirilmese de mümkün olmayacaktır.
Kaç genç kızımız ve oğlumuz bu duacıların kurbanı olmakta, cehaletin pençesinde yok olmaktadır. Kaç tecavüz vakası duyulabilmekte, aile içi şiddetin ne kadarı yüzeye çıkabilmektedir. Kişisel hak ve hürriyetler, cinsel tercihler, kendi bedeni üzerinde kişinin hakkı gibi kavramlar ancak yoğun özgün ve yaygın eğitim imkanlarının kullanılması ama her şeyden önce siyasetin bu konuda net tavır almasıyla mümkün olacaktır. Mesele küçük bedenler değil, insana saygı, insanca yaşama kavgasıdır.
'İdamı geri getirelim, sorunu çözelim' yaklaşımı daha fazla sorun getirmeden başka bir sonuca ulaştırmayacaktır kimseyi.
En ağır şekilde cezalandırmak bir çözüm belki. Eğitim sorunlarını tüm okulları kapatarak da çözebiliriz tabii ki. Sorun falan kalmaz ortada. İdam kararı geri gelir ise bu da sağlanamayacaktır maalesef. Kayseri valisi de, Ankara valisi de, bakanı da rahat etsinler, idamı getirir çözeriz konuyu... Oh ne ala!
Şehirlerdeki asayiş meselesi ne olacak? Hırsızlık, soygun, darp vakalarındaki artış endişe verici sınırları geçti. Asalım hırsızları da, çözelim sorunları.
Fırat'ın kıyısındaki kuzunun esenliğinden kendini sorumlu gören Hz. Ömer anlayışından, 'As ve kurtul' ya da 'vur da kurtul' anlayışına gelmek ne kadar acı.
Evet, 'vur ve kurtul' da mümkün değil.
Yeni hükümet birkaç güne kurulacak. Bakanlık sayısı azalacak, falan filan bakan olacak, tartışmalar, dedikodular yaygın. Sonuç ne olacak? Çocuklarımız daha iyi korunacak mı? Şehirlerde asayiş daha iyi sağlanacak mı?
Her işin başı eğitim. İster ister kaç artı kaç sistemi deyin, ister başka bir model savunun, ya da Finlandiya modelini kopyalayın. Halkın genel eğitimini yükseltmedikçe, okullaşma düzeyini artırmadıkça ve daha da önemlisi kitap okuma oranını, tiyatroya, sinemaya, sosyal etkinliklere gitme oranını artırmadıkça, halkı 'cemaat' ya da adına ne derseniz deyin kendine ışık vermekten yoksun sözde şeyhler etrafındaki kümelenmelere mahkum ettiğiniz sürece bu sorunlar bitmez. Dün Fethullah ve sair şer odakları vardı, bugün başka şer odakları ülke üzerine çörekleniyor. Merak eden baksın Sağlık Bakanlığı'ndaki durumlara...
Yeni hükümet kurulacak. Ülke yeni yönetim sistemine geçecek. Halk öyle dedi, kimse itiraz edemez. Sorunlar çözülecek mi? Kafa değişmez ise maalesef hayır. İster Bahçeli emmiyi, ister Akşener yengeyi, ya da İnce'yi göreve getirseniz ne olacak?
Kıbrıs argosunda bir deyim vardır. 'Okundurdum yazındırdım bale gudalya bale gudalya.' Rumcada 'bale' yine demek, 'gudalya' da kaşık.
Bilmeyenler için hikayeyi aktarayım. Fakir bir köylü büyük özveri ile, çok büyük sıkıntılar çekerek oğlunu tahsile göndermiş. Yıllar sonra okul bitip oğlu köye dönmüş. Akşam yemeğe oturmuşlar, koskoca üniversiteden mühendis olmuş ve köye dönmüş oğlan annesine seslenmiş 'anne o gudalyayı ver.' Babası 'gudalya' kelimesini duyunca oğluna dönmüş ve 'A be oğlum' demiş ve Kıbrıs Türk lehçesiyle devam etmiş, 'bunca sene okundurdum yazındırdım, hala bale gudalya bale gudal mı be?'
Bir nevi 'Eşeğe altın semer de vursan eşek yine eşektir' derler ya, onun Kıbrıs Türk lehçesinde karşılığı...


Bu haber 1822 defa okunmuştur

:

:

:

: