Tecrübenin olmadığı yerdeyiz

Yaz ve sonrası sonbahar, insanlar kendi mevsimlerini ruhlarında ve düşüncelerinde tayin ederken vaktin öneminde süreç çalışır.

Yaz ve sonrası sonbahar, insanlar kendi mevsimlerini ruhlarında ve düşüncelerinde tayin ederken vaktin öneminde süreç çalışır. Gittikçe ısınan ve kazan içinde kaynayan suyun buharının oluşturduğu nemin bunaltıcı sıcağının gündüzde, gece boyunca kendini hissettiren ve insanın direncinde etkili olan bir havadayız. İnsan davranışlarında ikliminde tetikleyici unsuru yatsınamaz. Bu çerçevede sosyal, ekonomik ve siyasi gelişmeler içerisinde kaynar suya düşmüşüz gibi 4’lü hükümetin tecrübesiz ve sadece gösterişten, öteye gitmeyen tavırlarına,halk olarak feveranlar içerisindeyiz. Eski yıllarda yorgunum diyen çok az kişi varken şimdilerde herkesin yorgunluktan şikayet ettiği zamanı yaşıyoruz. Her günün ağrıları, insan vücudunda yerleşmiş gitmek bilmeyen bir halde ısrarla diğer memleketim,ağrılarına arkadaşlık yapıyor. Bu ara ülkemizde en çok sevilen şarkılar arasında Mümin Sarıka’ya sesinden dinlen bir güzel şarkı dillerden düşmüyor... “Ben yoruldum hayat gelme üstüme, Diz çöktüm dünyanın namert yüzüne, Gözümden gönlümden düşen düşene, Bu öksüz başıma göz dağı verme. Ben yanıldım hayat vurma yüzüme Yol verdim sevdanın en delisine, O yüzden ömrümden giden gidene, Şu yalnız başımı eğdirme benim. Ben pişmanım hayat sorguya çekme, Dilersen infaz et kar etmez dilime, Sözlerim ağırdır dokunur kalbe, Şu suskun ağzımı açtırma benim. ” Ve işte; zamanımızda şarkı sözlerinde kendini bulan hayatların hikayesindeki hüzün ve hakikat. Neden böyle olundu, nasıl insanlar bu kadar karamsarlık içerisinde hayat yolunda ve huzursuz olarak ilerliyor hepsi bir bütünün, anlamında sonuç buluyor. Dayanma gücü yaşam sevgisi ise onları dürtüyor.Yaşam devam ediyor. Ülkemizde her yerde olmayan pahalılık ve geçim derdi gittikçe artıyor, eşlerin çalışması ,aile büyüğü yoksa, evde bakıcı ihtiyacı bir yana ailede hastalık olması ile bakıma muhtaç ana veya babanın,bakım ihtiyaçları da çocukları üzerinde manevi baskının en büyüğü oluyor. Tabi ehil bakıcı bulmanın zorlukları, bulduktan sonra çalışma izni çıkarmak için yasal prosedürün ağır yükü, af kapsamında olmayan çok kişinin nüfus içerisindeki kaçak statüsü, vatandaşlık verilmeyen yılların birikmiş nüfusu derken bir takım sosyal yöndeki patlamalar ile insanı esir alan asabiyetin getirdiği sağlık problemleri her evin peşini bırakmıyor. Bütün bu sorunların çözümünün geçtiği yol ise ekonomik istikrar ve siyasi güç.KKTC ise, ne yazık ki siyasi güç bu günlerde yine görevden alma konusunda müdürler üzerindeki baskıyı Bakanları vasıtası ile kişilere uygulamada sınır tanımayan formüllerle biz sizle çalışmayı isteriz ama partimizin merkez kurulları sizleri görevde bırakmamamız için karar üretti diyorlar.Yani bürokrasiyi siyasi partilerin karar mercileri yönetiyor. Vakti zamanında görevden alınma konusunda bir yıllık stresi yaşayan bir bürokrat olarak olarak, şimdiki düzenin yarattığı olumsuz koşulları belkide en iyi anlayanlardanım. Nitekim benden sonraki müdür atamaları hiç resmileşmemiş, vekalet devri ile Süt kurumu müdürlüğü yürütülürken mevcut dar kadro içinde ”birikmiş müdür“ faslına geçilmiştir. Diğer yandan görevden seçim yasakları arifesinde alınan 4 üst kademe yöneticisi müdürün, maaşları ödenmemiş yine konu mahkemelere taşınmıştır. Söyleyecek sorunların çok olduğu bir dönemde, meseleleri anlayacak tecrübenin olmadığı yerdeyiz.Varsın Başbakan Sayın Erhürman biz yaparız desin. Görünen köy kılavuz istemez. Zihinleri yorgun olanların, değiştirin diyenlerin ne demek istedikleri ise kargaşalık yaratan anlatımlarında günü birlik bir yaşamda “bu gün git yarın gel” anlayışında boşa geçrilen günlerdeyiz.

Bu haber 1973 defa okunmuştur

:

:

:

: