Doğru olanı yapmak şart…

Hükümet elinde olan imkanlar dahilinde bir dizi ekonomik tedbiri almaya devam ediyor.

Hükümet elinde olan imkanlar dahilinde bir dizi ekonomik tedbiri almaya devam ediyor.
Yanlış mı yapıyor?
Tabi ki hayır..
Elbette alınan bu tedbirler sonrası ülkede her şey güllük gülistanlık olmayacak.
Ve elbette ki alınan bu önlemlerle herkesi memnun etmek de mümkün değil.
Fakat bu anlamda hükümet yapılması gerekeni yapıyor.
Öncelikle bunu teslim ediyorum.
Şimdi burada marifet, Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan insanlar olarak, bu önlemlerin getireceği, ya da bize dayattığı hayatı yaşamaya hazır olup olmadığımızdır.
Nitekim hükümet, ek mesailere belli kısıtlamalar getirdi, ortalık kalktı oturdu.
Örgütlü 5 sendika mesai yapmayacaklarını duyurdu.
Akabinde de uygulamaya geçildi.
Ha sendikaların haklı tarafları var mı?
Gelin bunu birlikte düşünelim.
Ek mesai bir maaş mı?
Değil.
Ek bir gelirdir sadece.
Mesai saatleri dışında çalıştırılan kamu görevlileri bundan yararlanabiliyor.
Fakat ülkenin içinde bulunduğu koşulları dikkate alacak olursak, ki almalıyız sendikaların bu sürece en azından belli bir süre katkıda bulunması doğru olandı.
Fakat bu böyle olmadı..
Örgütlü 5 sendikanın buna karşı bir tavır geliştirdiğini gördük.
Ta ki hükümet yetkilileri ile görüşüp eylemlerini askıya alana kadar.
İddia da o ki; KKTC Hükümetinin bu krizde 10 milyon TL ek bir kaynağa ihtiyacı varmış, Sendikalar da tüm çalışanlardan yüzde 1 kesinti önermiş.
Belli ki hükümet yetkilileri de buna yeşil ışık yakmış.
Oysa bu öneri sendikal tarihe bir kara leke olarak geçecek.
Eğer bu doğru ise ki öyle görünüyor, kamuda örgütlü tüm sendika yöneticilerinin, ceketlerini alıp eve gitmelerini öneriyorum…
Zira bu sendikacılık değildir..
Tabi ki alınan bu tedbirlerin tek ayaklı olduğunu düşünenler de az değil.
Şöyle ki; madem böyle bir seferberlik başlatıldı hükümet tarafından, o halde buna siyaset kurumu da sözde değil, özde atılacak adımlarla somut destek verdiğini göstermelidir diyenler var ki, buna katılmamak mümkün değil..
Bu kapsamda geliri yüksek olan fakat muhasebe teknikleri ve/ veyahut oyunları ile az vergi verdiği bilinen işletmelerin olduğunu sanırım bu ülkede bilmeyen yok.
Dolayısıyla bu şirketlerin tespit edilerek daha sıkı mali denetim altında tutmak suretiyle vergilendirme pozisyonları gözden geçirilebilir.
Aynı şekilde siyaset partiler üzerinden bazı ekonomik tedbirler düşünülebilir.
Örneğin; bugün siyasi partilere devlet tarafından verilen bir katkı payı var. Peki nedir bu katkı payı?
Ve siyasi partiler neye karşılık alıyorlar bu ödeneği?
Bu çok doğal olarak bir tartışma konusu aslında..
Zira siyasi partilerin bu anlamda ürettikleri ve ekonomiye katkı sağladıkları hiç bir şey yok.
Hoş bugün siyasetle uğraşan, parlamentoya girmeyi başarmış her bireyin ülke şartlarında çok iyi diyebileceğimiz maaşları vardır..
Bu elbette olacak, bunda bir sıkıntı yok.
Nihayetinde bu insanlar orada bir emek sarf ediyorlar, zaman harcıyorlar ve hakedişleri tabi ki olacak..
Kısacası parlamentoya girmiş, her bireyin hayatını idame ettirecek maaşı devlet tarafından veriliyor..
Öte yandan devlet bir de bu katkıları parlamentoya milletvekili sokmayı başarmış partilere vermektedir.
Örnek toplamda devlet tarafından söz konusu partilere verilen katkı 10 milyon 460 bin 700 TL.
Haliyle bizim ülke koşullarında hayli yüksek bir meblağ bu..
Bu a göre; UBP, 3 milyon 995 bin 986 TL, CTP,2 milyon 395 bin 499 TL, HP, 1 milyon 862 bin 4 TL, TDP, 795 bin 12 TL,DP, 795 bin 12 TL ve YDP 617 bin 80 TL..
Şimdi herkes elini vicdanına koysun ve söylesin.
Bu paraları hakedecek ne yapıyor bu partiler?
Ha demokrasinin vazgeçilmezidirler, doğru.
Siyaset üretirler, tartışılır.
Ülkenin refahı için uğraşırlar, tartışılır.
Siyasi partiler olmasa demokrasi de olmazdı, çoğulcu demokrasi de..Doğru.
Ve daha bir çok şey ekleyebiliriz bu listeye ama bu yine de siyasi partilerin devletin kasasından katkı diye aldıkları bu paraları açıklamaya yetmez.
O halde burda bir sıkıntı var.
Nedir o?
Madem ekonomik koşullar bizi devlet olarak bir takım tedbirler almaya zorluyor, o halde bunu topyekün yapacağız..
Malum ki her şeyden önce bu toplumsal bir fedakarlığı gerektirir.
Devleti’nden, özel sektörüne, kamu çalışanından, siyasetçisine, bankacısından, müşterisine,iş verininden, işçisine, ev sahibinden, kiracısına varıncaya kadar..
Bu fedakarlığın en büyük malzemesi de empati ve hoşgörüdür.
Takdir edersiniz ki yeryüzündeki hiç bir ekonomik model tek ayaklı işlemez.
Ekonominin çarkları vardır ve bu çarkların hepsinin hareket etmesi ile iktisadi dinamik yaratılır.
Bunlardan birisi aksarsa haliyle alınacak önlemler de önlem olmaktan çıkar.
Bu haber 177 defa okunmuştur

:

:

:

: