Dün sabah yine rutin uğrak yerim olan markete gittim.
Saat sabah 09.00..
Marketin içi Güneyden gelen Rum komşularımız ile tıka basa doluydu.
Rumlar hellim başta olmak üzere tütün, sigara, kuru gıda ve birçok ürüne ilgi gösteriyordu..
Bu arada marketçi dostum bir tarafta eli yazar kasada dit dit hesap yaparken, bir tarafta da bana dönüp bir haftadır yoğun olarak Rum komşularımızın markete uğradığından ve hatırı sayılır alışveriş yaptıklarından bahsetti..
İyi işte ne güzel ticaret hızlandı dedim..
Bunun üzerine marketçi dostum orası öyle ama bu sefer de elimizde mal kalmıyor, tüccar da mal vermeyi sınırlı tutuyor bu defa da az olan mallar zamlanıyor dedi..
Nasıl yani dedim?
Bitenin yerine rafa mal koymakta zorlanıyorum dedi.
Tüccarı aradığım zaman da elimde mal kalmadı diyerek istediğim ürünü bana ya göndermiyor ya da çok az miktarda yeni fiyat belirleyerek gönderiyor dedi..
Ve şu örneği verdi;” hellim mesela, Güney Kıbrıs’ta 15 Euro Kuzey Kıbrıs’ta 3 Euro.. Güneyden gelen hellime koşuyor. Zira 3 Euro’ya hellim alıyorlar..
Veyahut buna benzer tütün, sigara vs..”
Velhasıl TL’nin döviz karşısında değer kaybının ticari bir boyutu da bu..
Bu etkilerin olumsuz varlığı da gün gibi ortada.
Her gün biz tüketiciler olarak da karşı karşıya kalıyoruz bu hadiselerle..
Ve/fakat bu her şeye rağmen bu bir ticaret ve marketçi dostum öyle veyahut böyle bir ticaret yapıyor.
Kasasına böyle bir dönemde Kuzeyden girmeyen para Güneyden giriyor.
Lakin buna rağmen endişeli..
Hem de çok endişeli.
Hoş endişe etmekte de haklı.
Zira sattığı malı rafa koymakta zorlanıyor.
Mevcut koşullarda TL’nin istikrarsızlığı dövizin yukarıya doğru seyri tüccarı elindeki malı satmak yerine temkinli olmaya itiyor. Dolayısıyla satmak yerine stoklayıp daha çok kazanırım beklentisi içinde giriyor tüccar, ki biz buna fırsatçılık diyoruz.. Tabi böyle olunca da azalan ürün piyasada daha değerli oluyor. Yani bu şu demek; tüketici belli bir ürünü piyasa değerinden çok daha fazla bedel ödeyerek almak zorunda kalıyor, ya da hiç almıyor..
Dolayısıyla burada ciddi bir sorun ile karşı karşıya kalıyoruz..
Zira bazı kesimler bunu bir fırsat olarak görüp tüketicinin üzerinden para kazanıyor. Kur yükselişini fırsata çevirmek isteyen tüccar/esnaf , elindeki ürünü döviz gibi görmeye başlıyor. Döviz yükseldikçe raftaki ürünün fiyatı da yükseliyor. Tüccar/Esnaf döviz daha da yükselecek diye bütün ürünleri piyasadan çekiyor. Bu elbette suçtur. Ve sıkı bir denetimi gerektirir.
Çünkü bu gidişat karaborsa oluşmasını da beraberinde getirecek.
KTTO’dan halka çağrı yapılıyor, fahiş fiyatlara ürün satanların ilgili birime bildirilmesi falan isteniyor.. Oysa ki bu ve benzeri yaklaşımlarla fırsatçılığı doruğa çıkaranların hepsi KTTO’sı üyesi..
Peki KTTO üyelerini bu anlamda kontrol altında tutamaz mı?
Görünüşe göre hayır..
Serbest piyasa ekonomisi buna en büyük dayanak.
Lakin şöyle bir gerçeği bir kez daha vurgulamakta yarar vardır.
Bugün birçok ülkede serbest piyasa ekonomisi başarıyla uygulanıyor.
Özellikle demokrasisi yerleşmiş, özgürlükleri tesis edilmiş, hukuk sistemi adalete feyz vermiş, ahlaki değerleri insan odağında üst seviyelere çıkmış kendi kendine yeten ekonomilere sahip ülkelerdir bunlar..
Buradan ne anlıyoruz, devletin ne yapıp ne edip bu gidişatın önüne geçmesi gerekir. Mesela üretimi kontrol edebilecek bir mekanizma oluşturabilir, belli ürünlerde tavan fiyat uygulamasına gidebilir.. Denetimleri etkin ve yoğun bir şekilde artırabilir,ve en önemlisi yasal mevzuat işletilebilir..