Değişim hayatın karşı konulamaz kuralıdır. Doğa içinde barındırdığı milyonlarca tür canlıyla birlikte her an, durmaksızın değişir. Doğadaki canlıların hepsi, mevcudiyetlerini değişebilme yeteneklerine borçludurlar. Değişime direnen canlılar elenir, uyum gösterenler ise devam eder. Doğanın kanunu böyledir.
Toplumsal değişim kuralları da doğa kurallarıyla aynıdır. Hayat bizi sürekli değişime zorlar. Biz istesek de istemesek de içinde bulunduğumuz koşullar, çevre, ortam, ilişkilerimiz, konumumuz… değişir. İnsanların ve toplumların varlıklarını sürdürmeleri, değişimi anlamaları ve kendilerini değişen koşullara uyarlayabilmelerine bağlıdır.
İnsanın değişen koşullara uyum göstermesi bir zorunluluktur. Değişime uyum gösteremeyenler kaybederler. Fakat insan aklı değişimi kabullenmekte zorlanır. Çoğu insan yaşadığı çevreyi, içinde bulunduğu ortamı hiç değişmeyecekmiş gibi görür, değişen koşullara uyum göstermek yerine mevcudu yani (statükoyu) korumaya çalışır. Değişime direnir.
Genellikle değişime direnç gösteren insanların böyle davranmalarının ardında birden fazla neden vardır, bunlar:
Bilinmeyen korkusu,
Güvenlik ihtiyacı,
Alışkanlıklardan vazgeçmenin zorluğu,
Değişim hakkında yeterince bilgi sahibi olmama,
Başarısız olma endişesi,
Mevcut durumdaki üstünlüklerin veya çıkarların kaybolacağı korkusu,
Değişimin öngördüğü yeni şeyleri öğrenme zorluğu,
Dar görüşlülük, vizyon eksikliği,
Daha önceki değişimlerden elde edilen olumsuz kişisel tecrübeler,
Kendine yeterince güvenmeme,
Daha işin başındayken olayın dışında kalmış olma,
Değişimin kendisine dayatılmış olduğunu düşünme,
Değişimi yönetenlere ve uygulayanlara güven duymama.
Değişimin var olan durumu bozması, bilinen ve alışık olunandan vazgeçmeyi gerektirmesi, onu korkutucu hale getirir. Değişim korkusunun nedeni, insanın kendisini yetersiz hissetmesi, bilgi ve becerilerine güvenmemesidir. Direnci oluşturan da değişimin bir kayıp yaratacağı, sahip olunan kazanımlara “zarar vereceği” varsayımıdır. Çoğu insan mevcut durum kendilerini yeterince mutlu etmese de elindekileri kaybetmek korkusuyla değişime direnir.
Değişimi yönetmek için önce değişime karşı direncin arkasındaki nedenleri anlamak gerekir.
Toplumlar için değişimin önündeki en büyük engel alışkanlıklardır. Alışkanlıklar o kadar içsel ve o kadar güçlüdürler ki insan bunları aşmakta zorlanır. Çoğu insanın pek çok konuda “doğru olanı” bilmesine rağmen bu doğruyu hayata geçirememesinin sebebi, alışkanlıklarından vazgeçememesidir. Çoğu durumda değişimi yönetip başarılı olmak demek, insanın kendisini tutsak eden alışkanlıklarının üstesinden gelebilmesi demektir.
Değişim insanların güvenlik duygularını tehdit eder; çünkü her değişiklik belirsizlikler içerir. Mevcut düzen ve alışılmış koşullar insana güven verir; değişiklik ise korkutucu gelir. Sebepleri iyi anlatılmamış, içeriği hakkında yeterli bilgi verilmemiş değişiklikler insanlarda tedirginlik yaratır. Bilgisizlik, değişime karşı direnci artırır. Değişim iyi anlatılmazsa panik bile yaratabilir.
Değişimi yönetmek için etkili bir iletişim yapmak gerekir. Değişim nerede yapılıyorsa yapılsın ister bir ailede, ister bir şirkette ister bir toplumda insanları değişimin her aşamasından haberdar etmek, bilgilendirmek, onların bilgi edinme hakkına saygı göstermek, iletişim kanallarını her zaman açık tutmak, olası tepkileri içtenlikle dinlemek, sorunları anlamaya çalışmak ve samimi, gerçek, dürüst bir iletişim ortamı yaratmak gerekir. Direncin azalması, değişimin kabul edilmesi için etkili ve sürekli bir iletişim şarttır.
Değişime olan direnci azaltmak için değişimden etkilenecek olan insanları mümkün olduğu ölçüde değişimin bütün süreçlerine dâhil etmek gerekir. Katılımı yükseltmek direnci düşüren en etkili yöntemdir. Özellikle değişimden en çok etkilenecek olanların değişimin planlama ve uygulama aşamalarına katılmaları muhtemel direnci azaltır. Katılım sayesinde değişimin sahiplenilmesi kolaylaşır. Katılım arttıkça insanların kendilerini değişimin amaçlarına adapte etmeleri kolaylaşır. Değişimin parçası olan herkes daha az endişe duyar ve değişimi daha kolay kabullenir.
Her değişim tabiatıyla güç dengelerini de değiştirir.
Kural olarak her değişim sonucunda bazıları ellerindeki gücü kaybederken bazıları daha güçlü olurlar. Değişimden kişisel olarak zarar görecek olanlar, doğal olarak değişime karşı çıkıp direnirler. İnsanın gücünü, gelirini ve pozisyonunun kaybetme korkusu değişime direnci artırır.
Bütün bunların dışında dünyayı algılama ve yorumlama şekline bağlı olarak da insanların değişime tepkileri farklılık gösterebilir. Bazı insanlar daha tutucu bir kişiliğe sahiptirler ve doğaları gereği değişime herkesten daha temkinli yaklaşırlar, değişimi sevmezler. Bazılarının kişilikleri ve karakterleri ise değişime açıktır. Bu insanlar prensip olarak değişimi sever ve benimserler.
Sadece bireysel psikolojik faktörler değil, bir topluluğa veya bir topluma hâkim olan kültür de insanların değişime karşı tutumlarını belirler. Kimi kültürler daha değişim odaklı, kimi kültürler ise daha tutucudurlar. Bazı toplumlar değişimi kucaklarken bazıları değişime kapalı olurlar.
Öyle anlaşılıyor ki toplum olarak bizlerde değişime pek sıcak bakmayan toplulukların tarafındayız.
Oysa değişim hayatın değişmez kuralıdır.
Değişim sürekli ve kaçınılmazdır.
Toplumların bu değişimi kucaklaması, hayatın değişim üzerine kurulu olduğu bilinciyle davranması gerekir. Hepimiz için önemli olan, değişim zamanının geldiğini fark edip zaman kaybetmeden değişimi yönetmektir. Değişim ihtiyacını geç fark etmek, kaybetmek demektir. Değişim, eğer doğru zamanda olursa işe yarar ve başarılı olur. Eğer zamanlama kaçırılırsa değişimin bir kıymeti kalmaz. İş işten geçtikten sonra yapılan değişimin hiç bir etkisi de olmaz…
Üzgünüm ama sanırım biz bu anlamda her türlü değişimi elimizin tersi ile itmeyi bunun yerine mevcut düzeni korumayı seçmişiz toplum olarak..