Herkesin ortak bir özlemi var: 'Huzur ve güven'

Şöyle bir düşünelim. İktidar partileri veya muhalefet, ya da meclis dışı siyasi oluşumlar.

Şöyle bir düşünelim.

İktidar partileri veya muhalefet, ya da meclis dışı siyasi oluşumlar.

Topluma umut veriyor mu, toplumsal sorunlara çare üretebiliyor, eğitimden, sağlığa, güvenlikten, ekonomiye çözüm sunabiliyor mu?

Bugün için ülkede sorun olarak altını çizdiğimiz konular, toplumsal ihtiyaçlar, hepsi var oldukça elbette siyaset ve siyasi çözümler tükenmez.

Fakat eskisi yenisi hiçbir siyasi oluşum, kişisel beklentilerin girdabından kurtulamıyor.

Toplumsal umut ve beklentiyi besleyemiyor, büyütemiyor.

Aksi gelinen noktada siyaset toplumu törpülüyor, umudunu tüketiyor.

CTP, UBP, HP, DP, TDP, YDP ve diğer siyasi partiler, siyaset, politika, politikacı, bürokrat, geleceği planlayan vizyonlar geliştiremiyor.

Üzücüdür, siyasi parti kimlikleri yavaş yavaş bitiyor.

Hepsi, çıkar, günlük kazanç ve kişisellik merkezi haline dönüştü.

İdeoloji, buna bağlı politikalar, orta, kısa, uzun vadeli planlar, stratejik programlar, öngörüler yok.

Bunlara karşılık, vizyonsuz, kırk yıldır aynı cümleleri dile getiren politikacılar, siyasi parti içlerinde demokrasi karşıtı uygulamalar, çözülmeden, üstü kapatılan partisel sorunlar, ne yaparsa yapsın, partimdir, yanlışını da, doğrusunu da, desteklerim mantığında, parti destekçileri, hepsi beraber olunca, kaybeden toplum.
Oysa kazanmayı da, kaybetmeyi de, krizleri de, bolluğu da, aynı oranda benimsemek ve hayatın parçası olarak görmek gerek.

Her yaşanandan tecrübe çıkarmak, yüzleşmek, özeleştiri ile kendini geliştirmek şart.

Bunlar kişisel olabildiği gibi, ülkeler, devletler, toplumlar, siyasi kurumlar için de geçerlidir.

Yaşanılan zorluklara, darlıklara nasıl gelindiğini sorgulamak yanında, tekrarının olmaması için nerede, ne zaman, ne yapılabilir, bunların muhasebesini yapmak, bir sonrakine hazırlanmaktır.

Sorunlar olacaktır, sorunları gidermenin çarelerini ararken, onlardan nasıl faydalanılabilir, bunu bir fırsata dönüştürmek, eksikleri, yanlışları görmek, bir sonrasında daha tedbirli olmak, işte başarılı yönetim şekli budur.

En başta söyledim, tüm bunları bir araya getirecek siyasi partilerin durumu ortada.

Toplumu, umutsuzluktan, belirsizlikten, bölünmüşlükten, üretimsizlikten, bozulan toplumsal birliktelikten, çürüyen insan ilişkilerinden, yitirilen sevgiden, saygıdan, artan, korkutan, üzerine gidilmeyen adli olaylardan, bu toplumu kim kurtaracak?

Biz ve onlar diye bir toplumsal kavram yoktur.

Dar bir coğrafyada, kendi, kendiyle, var olan imkanlarla, yaşamaya, üretmeye, belli bir dinamikle yaşam koşulları oluşturmaya çalışan bu toplumun;

Bir özlemi var, ortak amaca, ortak sevince, umuda, huzura, güvene.

Bu özlemin içinde sağcı da var, solcu da var, siyasetten uzak olan, ideolojik takıntısı olmayan da var, herkes bu özlemi hissediyor.

Bu özlemi, erozyona uğratan ise karamsarlık, umutsuzluk, yalnızlık, sahipsizlik duygusudur.

En kötüsü, en tehlikelisi ise bunlardır.

Onca sıkıntı içinde artan adli olaylar hafife alınmasın.

Bu sorunun cevabı kuşkusuz yine toplumun kendisidir.

Fakat yol gösterici her ne kadar kendine faydası olmasa da siyasettedir.

Hakla, hukukla, adaletle, insani değerlerle, toplumsal barışla, siyaset bir köprü kurmalıdır.

Bu köprünün diğer tarafında da toplum olmalıdır.

Aynı noktada buluşmak için kimsenin düşüncesinden, ideolojisinden, inancından vazgeçmesi gerekmiyor.

Ve bunun başarılması yine siyasetin görevidir.

İlk başlangıç adımı ise toplumun her anlamda normalleştirilmesi, sağlıklı, güvenli bir yaşam kalitesinin oluşturulmasıdır.


Bu haber 576 defa okunmuştur

:

:

:

: