Yağmur yağınca yüzleşiyoruz…

Yağmurun yağmasından korkar hale geldik. Ülkenin dört bir yanından sel haberleri geliyor.

Yağmurun yağmasından korkar hale geldik.
Ülkenin dört bir yanından sel haberleri geliyor.
Yollara taşan suların trafiği olumsuz etkilediği, bazı yolların kapatıldığı, belli bölgelerde su baskınları yaşandığı bilgileri ajanslar tarafından kamuoyuyla paylaşılıyor. Kısacası göstere göstere geliyor bu olumsuz şartlar.
Çarpık yapılaşma,yok olan ormanlar, katledilen ağaçlar, çevre kirliliği, dere yataklarına kadar verilen inşaat izinleri, rant uğruna betonlaşan ülke ve işte sonuç ortada.
Gelen yoğun yağmurlarla birlikte hayat felç oluyor ülkede.
Okullar tatil ediliyor.
Yollar kapatılıyor, evleri, iş yerlerini sular basıyor.
Otomobiller yağmur sularının altında kalıyor.
Yağmurun bereketi bir anda felakete zarar ziyana yol açıyor.
Peki bütün bunlardan ders alan var mı?
Yok.
Betonlaşma tüm hızıyla devam ediyor.
Daha çok beton daha çok çevre felaketi olasılığı olacağı göz ardı ediliyor.
Çünkü işin ucunda birileri paralar kazanıyor bu işlerden.
Çevre kirliliği derseniz, o da ülkenin her gün yarayan başka bir derin yarası.
Durduramıyoruz bu yarayı.
Tedaviyi bildiğimiz halde doğruyu yapmaktan ısrarla kaçınıyoruz.
Devletin bu anlamda etkili bir politikası yok.
Çevre bilinci yerleşmemiş bir toplum görüntüsü veriyoruz yaptığımız uygulamalarla. Diğer yandan da zaten yetersiz seviyede olan ormanları yok ediyoruz. Yeni yeni orman alanları yaratmak yerine var olanı da katledip beton yığınlarına dönüştürüyoruz.
Velhasıl imar plansız şehirler/köyler, kentler kuruyoruz,çevre bilincinden yoksun nesiller yetiştiriyoruz.
Bütün bunların elbette bir sonucu olacak.
Nitekim oluyor da.
Gelen her yağmurun bereketi gölgede kalıyor bu ve benzeri olumsuzluklardan dolayı.
Oysa yıl 365 gün yağmurun hiç eksik olmadığı coğrafyalar var.
Bu coğrafyalarda yağmur hayatı olumsuz etkilemiyor.
Trafik tıkır tıkır işliyor, evlerini, işyerlerini sular basmıyor,okullar yağmurdan dolayı tatil edilmiyor. Köprüler çökmüyor, yollarda çukurlar oluşmuyor, sular birikmiyor.
Neden?
Çünkü bu ülkelerde planlama var.
Ve her adım bu planlamanın sistematik seyrinde atılıyor.
Nereye inşaat yapılacağı, nereye yapılmayacağı, neresi ormanlık arazi, neresi yeşil alan her şey en ince ayrıntısına kadar belirtilmiş.
Öte yandan her türlü altyapıları mevcut, kanalizasyon şebekelerinden iki yağmur yağarken den etrafa kötü kokular savrulmuyor. Logarların içinden dışarıya çirkef akmıyor, etrafları kir, çöp içinde değil, herkes sorumluluğunun bilincinde çevresini göz bebeği gibi koruyor. Kimse ormanlarını da katledmiyor buralarda, bilakis ormanlarına canla başla sahip çıkıyorlar. Kimseye dere kanallarını kapatacak arazilerin üstüne inşaat izni de vermiyorlar.
Ve haliyle yağan yağmur suyunu da kazanıma dönüştürüyorlar.
Kısacası bu coğrafyalarda akan suya yol buluyorlar.
Üzülmüyorlar her yağmur yağdığında, bizim gibi kaygı da duymuyorlar.
Lefkoşa-Girne ana yolu Ciklos mevki, hepimizin sıklıkla kullandığımız bir güzergah. Bu güzergahta bir otomobil sele kapılarak aşağıya sürükleniyor, otomobilin içinde 4 kişiden 3’ü ölü olarak bulunuyor, diğer 1 kişinin ise kayıp olduğu ve ekiplerce arandığı gelen bilgiler arasında.
Ve bugün yine o yolu kullanacağız bir çoğumuz.
Şimdi şöyle bir düşünüyorum da, artık her yağmur yağdığında bu yoldan geçmeye korkacak mıyız?
Evet galiba öyle.
Korkacağız. Hatta korkmalıyız..
Oysa daha yeni yapıldı o yol. Bir yağmurdan bozuldu ya da tehlike arz etti.
Belli bir süre de trafiğe kapatıldı tek şeritten geçiş sağlandı.
E bu nasıl iş?
Nasıl kaygı duymayalım? Endişe etmeyelim? Korkmayalım!!
Mümkün mü?
Değil.
Plansızlığın, gelişigüzel kararların ve iyi organize olamamanın sonucu bütün bunlar.
Çarpık yapılaşmanın beraberinde getirdiği tehlike.
Kısacası yağmur her yağdığında korkacak ve kaygı duyacağız bundan sonra, Maalesef durum bu..
Bu haber 119 defa okunmuştur

:

:

:

: