Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Kadınları uğradığı ayrımcılık ve şiddeti bolca tartıştığımız bu anlamlı günde, çoğu zaman ne yazık ki boş nutuklar ötesine geçemediğimize de üzülerek şahit oluyoruz. Elbette bunun birçok nedeni var.
Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Kadınları uğradığı ayrımcılık ve şiddeti bolca tartıştığımız bu anlamlı günde, çoğu zaman ne yazık ki boş nutuklar ötesine geçemediğimize de üzülerek şahit oluyoruz. Elbette bunun birçok nedeni var. Ama biz hepsinden önce gelin bu anlamlı günün nasıl ortaya çıktığına göz atalım.
8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. İşçilere saldıran polis hepsini fabrikaya kilitledi. Arkasından çıkan yangında işçiler fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamadı. Sonunda 120 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10 bini aşkın kişi katıldı. Emekçi kadınların mücadele tarihinde o acı hiç unutulmadı.
Yaklaşık yarım asır sonra 1910’da Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ı “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılması önerdi.
Öneri oybirliğiyle kabul edildi. O günden bu yana dünyadaki bütün kadınlar bu anlamlı günde isyanlarını güçleri yettiğince dile getiriyor, taleplerini sıralıyor.
Başarılı olabiliyorlar mı?
Elbette bu dünyanın pek çok ülkesine, coğrafyasına, kültürüne, siyasetine göre farklılıklar gösteriyor.
Peki bizim ülkemizde kadınların durumu ne?
KKTC nüfusunun yüzde 50’si kadınlardan oluşmasına rağmen, sadece yüzde 28.9’u karar mekanizmalarında yer alabiliyor.
Seçim ve Halkoylaması Yasasında yüzde 30’luk bir cinsiyet kotası konmasına rağmen Meclis’te giren vekillerin oranı sadece yüzde 18.
Hiçbir dönemde Meclis’te 4 vekili aşamayan kadınlar, bu dönemde 9’a ulaşınca sevinç çığlıkları atıldı ama bunu zafer olarak görmek züğürt tesellisinden öteye gitmiyor.
Kadına yönelik şiddet her geçen gün giderek tırmanıyor. Başta polis olmak üzere hastanelerde ve çeşitli kamu kurumların özel birimler oluşturulsa da bu şimdilik sadece iyi niyetten öteye bir anlam ifade etmiyor.
Sadece son üç ayda polise yansıyan 266 kadına şiddet şikayeti var.
Son üç günde şiddet mağduru olarak polise başvuran kadınların sayısı bile 20’ye yakın.
10 yılda 19 kadın cinayetinin yaşandığı bir ülkede bu şiddetin bir sonucu olduğu da net biçimde ortadadır.
Tecavüz, taciz, işyerinde ayrımcılık, mobing ne yazık ki kadınların modern dünyada hala baş etmek zorunda olduğu konular.
Hep eksik etek diye ötelenen, ustanın dediği gibi yıllarca soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen… Anamız, avradımız, yârimiz… Hiç yaşamamış gibi ölen bizim kadınlarımız…
Artık seslerini yükseltiyor. Artık kendilerine yönelik bu ayrımcılığı ancak kendi mücadeleleriyle aşabileceklerini biliyor.
Erkek egemen bir toplumda büyüyen sorunları ancak kadın eliyle çözebileceklerinin farkındalar.
Kadın mücadelesi aslında en önemli insan hakkı mücadelesidir. Bu mücadelenin yanında yer almak da her erkeği yüceltir.
Ne dersiniz erkekler. Bugün kadınların yanında yürümeye var mısınız?