Anayasa ve Cumhurbaşkanının yetkilerinin artırılması

Hepsi bitti, her şey tamam.

Hepsi bitti, her şey tamam.
Toplumu ilgilendiren ve sorunsal sarmalda karmakarışık, kördüğüm olan her şey yerli yerinde iken bir de Anayasa değişikliği, gündeme getirildi.
Toplumsal bir kaygı, bir talep var mı?
Tabi ki yok, siyasetçiler karar verecek, kendi beklentileri doğrultusunda şekillendirecek ve topluma;
'Alın, işte sizin için çalıştık ve yeni bir Anayasa hazırladık' diyecek.
Halkın Partisi Genel Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay;
'Burada kastım illa ki Başkanlık sistemine geçilmesi ya da parlamenter sistemden vazgeçilmesi değildir. Ama yapılacak tartışmalar sonucunda oluşması muhtemel toplumsal ve siyasal konsensüse göre her tür değişime açık olmalıyız.
Güçler ayrılığı ilkesine halel getirmeden, Cumhurbaşkanlarının dış politika kadar, içerideki sorunların çözümüne dair görev ve yetkilerinin de, yeniden ele alınacağı bir sistem sorgulamasına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.'
Siyasi yaklaşım da, genel olarak, bu görüşleri destekler nitelikte.
Yani, Cumhurbaşkanının iç sorunların çözümüne dair görev ve yetkilerinin genişletilmesi.
Sebep, parlamenter sistem, elli milletvekili, Bakanlar Kurulu, belediyeler, kurumlar, daireler, iç sorunları çözmekte yetersiz mi?
Yoksa amaç Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken, Anayasal yetki sınırları belli Cumhurbaşkanının ülke yönetiminde, yürütmeye dair etkinliğini artırmak mı?
Başkanlık sistemi mi düşünce, örnek Amerika, güney Kıbrıs, yoksa Türkiye'nin kendine has Başkanlık sistemi mi?
Bir öneri veya tartışma, hele Anayasa değişikliği, uzun zamana yayılmalı ve amaçla, düşüncenin altı doldurulmalı.
Anayasa değişikliği şart, bu noktada herhangi bir şüphe yok.
Fakat esas mesele öncelik ve sebep nedir?
Bunu altını çizerek anlatmak gerek, şeffaf ve samimi bir şekilde.
Cumhurbaşkanının iç konulara dair yetkileri artırıldığını düşünelim, toplumsal sorunlara katkısı ne olacak?
Bu ülkenin kangren olmuş onlarca sorunu var, fakat hiç değişmeyen bir sonraki seçim kaygısı ve öncelikler.
Amaç çok önemli ve amaç için seçilen yol.
En önemli sorunumuz, yeni bir toplumsal anlayış yaratmaktır.
Toplumsal dönüşüm, ne istediğini bilen, amacı olan, amacına giderken yol ve yollarını seçebilen, endişeleri, beklentileri memleket dair olan bir toplum.
Bu yönde bir değişim, haklarını bilen, ödevlerinin sorumluluğunu alan, hem toplumsal, hem bireysel, hem de devlet otoritesine karşın hak ve görevlerini eksiksiz yerine getiren, takip eden bir toplum.
Demokrasiden, yoksulluktan, işsizlikten, fırsat eşitliğinden, eğitimden, önce ülke ve toplum deme alışkanlığından şekillenmiş bir toplum.
Bugün için toplumun denetimsel olarak yeri nedir, yani sandıktan, oy vermekten, iradeyi siyasetçinin eline ve keyfine vermekten başka, kendi hakkını, yaşamını denetleyebiliyor mu?
Bireysel amaçlarla, toplumsal amaçlar neden örtüşmüyor, ideolojik, siyasi, kültürel beklentilerle, ülke gerçekleri neden birbirinden ayrı ve uzak?
Kıbrıs Türk insanı etkisizleştirildi, oysa ülkesinden, iş yerinden, komşusundan, arkadaşından endişe eden, sorumluluk hisseden bir toplumsal dinamizm olmazsa olmaz, çünkü ayakta duracak olan böylesi bir düzendir.
Yapılması gereken, erk sahibi olanların, tepeden inme değil, toplumsal ihtiyaç ve beklentileri belirlemek ve ona göre adımlar atmaktır.
Sokağın nabzını bilen, ekonomiyi planlayın, okulların, hastanelerin durumunu dert eden, insanlara devlet otoritesinin varlığını hissettiren, bunu sadece vergi alırken değil, hizmet verirken de hatırlatan bir otorite inşa edilmeli.
Şimdi, bunlar bugünkü şartlarda yapılamıyorsa, Anayasa da değişse, Cumhurbaşkanının yetkileri de artırılsa, Başkanlık sistemine de geçilse, tek adamlıkta getirilse boş.
İnsan odaklı ve toplumsal bir kaygı yoksa, yapılan her ne olursa olsun, bu düzenin devamına bir katkı olacaktır..

Bu haber 484 defa okunmuştur

:

:

:

: