Bir tarafta turizm şölenleri diğer tarafta çirkef kokuları..

Geçtiğimiz hafta sonu Mağusa ve Girne’de turizm şölenleri gerçekleşti. Sahneler kuruldu, şarkılar söylendi, folklör gösterileri sunuldu, stantlar kuruldu emlak ve turizm pazarlaması yapıldı..

Geçtiğimiz hafta sonu Mağusa ve Girne’de turizm şölenleri gerçekleşti.
Sahneler kuruldu, şarkılar söylendi, folklör gösterileri sunuldu, stantlar kuruldu emlak ve turizm pazarlaması yapıldı..
Maksat iç turizmi canlandırmak.
En azından murat edilenin bu olduğunu düşünüyorum.
Da bu memlekette gelişen şartlar bunu olanak tanır mı?
İşte o biraz zor.
Neden?
Geçtiğimiz haftalarda oğlumun dersane etkinliği çerçevesinde 5 yıldızlı bir otelde günübirlik soru kampı çalışması vardı.
Haliyle götür, getir işleri bana kaldı.
Oğlumu akşam üzeri aramaya gittiğimde çıkış saatine 1 saat kadar bir zaman vardı, vakit geçirmek için otelin lobisinde bulunan salona oturduk.
Garson geldi iki meyve suyu siparişi verdik.
Toplamda 10 Euro ödedik.
Yani bunu TL’ye çevirdiğimde yaklaşık 66 lira ödedik.
Bu arada meyve suyu dediysem sizleri yanıltmış olmayayım, taze sıkılmış meyve suyu değildi bize getirilen, bildiğiniz katkılı içecek.
Şimdi bu rakam ülkeye dışarıdan gelen bir turist için büyük bir meblağ değil.
Hele de kullandığı para döviz cinsinden ise.
Fakat ben aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Çünkü 66 TL iki katkılı boyalı meyve suyu için benim için yüksek bir meblağ..
Ben aynı içecekleri İbrahim dostumun cafesinde 10 TL’ye içebilirdim.
Ha şimdi 5 yıldızlı otel nere, İbrahim’in cafe nereye diyebilirsiniz..
Ama o iş öyle değil işte.
Tabi ki bugün birçok otelimizde konaklama, yeme, içme gibi giderler döviz üzerinden hesaplanmaktadır.
Doğal olarak otel işletmecileri de sürekli değer kaybeden kullandığımız para birimine karşı denge kurmak durumundadırlar..
Dolayısıyla TL kazanıp döviz üzerinden harcama yapmak bu ülke insanı için çok kolay değil.
Hele de içinde bulunduğumuz koşullarda.
Durum tam da böyle olunca haliyle iç turizmin cazibesi ortadan kalkıyor.
En azından benim için bu böyle..
Ha tabi ki bu rakamların olumsuz etkilemeyeceği insanlar da vardır.
Lakin ben çoğunluğun bu şartlar üzerinden etkileneceğini düşünüyorum.
Peki ne yapılabilir?
Açıkçası pek bir şeyin yapılabilmesi öyle kolay değil.
Lakin bu anlamda bir pazar olduğuna inanılıyorsa bunun koşullarını daha makul bir hale getirmek gerekir.
Otel işletmecisi bunu tek başına organize edemeyebilir.
İşte tam da bu aşamada devletin de böyle bir organizasyon için teşvik edici katkı sağlaması gerekir.
Bugünkü koşullarda bu da bizim ülkemiz için sadece bir hayal ürünü gibi duruyor.
Velhasıl bu konunun sadece mali tarafı.
İşin bir de çevre yanı vardır.
Bugün gerek Lefkoşa,gerek Mağusa ve gerekse Girne’de ve hatta ülkemizin birçok yerinde çevre kirliliği mide bulandırıcı düzeydedir. Kötü kokular ülkenin dört bir yanını sarmış durumda..
Çirkef kokusundan geçilmiyor ülke..
Kaldı ki Mağusa ve Girne başı çekiyor bu sağlıksız ortamda..
Daha geçen yıla kadar kanalizasyon suyunu denize akıtan oteller olduğunu biliyoruz.
Şimdi bütün bunlar ortada dururken, hiç utanmadan, sıkılmadan, kalkıp turizm şöleni adı altında etkinlik düzenlemek kimse kusura bakmasın ama yüzsüzlüktür.


Bu haber 354 defa okunmuştur

:

:

:

: