Atatürk'ün izinde...

Geçtiğimiz günlerde eşimle Çek Cumhuriyeti'ni ya da resmi kısa adıyla Çekya'yı dolaştık...

Geçtiğimiz günlerde eşimle Çek Cumhuriyeti'ni ya da resmi kısa adıyla Çekya'yı dolaştık... Hani şu eskiden Çekoslovakya dediğimiz ülkenin 1993'de barışçıl bir şekilde ikiye ayrılmasıyla oluşan Çek Cumhuriyeti'ne... Yaşı müsait olanların hatırlayacağı Alexander Dubçek, Prag Baharı, Kadife Devrim kavramları artık geride kaldı... Çek Cumhuriyeti 1999'da NATO'ya, 2004'de de Avrupa Birliği'ne dahil oldu...
İlk durağımız Almanca Carlsbad/Karlsbad veya yerel dilde Karlovy Vary oldu... İki yüz yıldır bilinen ünlü kaplıcalar kenti... Mustafa Kemal Atatürk de sol böbreğindeki rahatsızlıktan dolayı 1918 Temmuz ayında buraya gelip bir ay tedavi görmüş... İzini sürdük...
Bohemya bölgesindeki kentin nüfusu elli bin civarında... Goethe, Mozart, Beethoven, Wagner, Bach, Marx, Sigmund Freud, Tolstoy gibi pek çok ünlü de tedavi için gelmiş buraya... Bir masal diyarı gibi... Savaşlarda hiç hasar görmemiş... Tertemiz havasıyla, yeşilin değişik tonlarına sahip, sincapların, geyiklerin dolaştığı ormanlar arasında bir cennet gibi. Ortasından geçen ırmağın iki yakası boyunca eşsiz güzelliğine sahip harika bir şehir... Sanki ışınlanıp Ortaçağ'da gibisiniz... Sessiz, sakin, huzur dolu ufak bir kent... Sokakta sigara içmek yasak desem... Demek ki böyle yerler var diye şaşırıyor insan...
Irmağın her iki tarafında ağaçlı bulvarlarda oteller, restoranlar, Bohemya kristalleri satan dükkanlar ile dünyanın en ünlü giyim kuşam, takı mağazaları sıralanmış... Belirli aralıklarda da şifalı sular akan çeşmeler var. Herkesin elinde seramikten yapılmış iki yüz mililitrelik ibrik şeklinde porselen bardaklar var... Bardağı bir şifalı sudan doldurup ister yalnız ister arkadaşlarınla sohbet ederek bir dahaki çeşmeye kadar ucundaki uzantıdan yudum yudum içerek ağır ağır yürüyorsun... Bir kerede dikip içmek yok, ishal yapıyormuş... 30'dan 65'e kadar değişen sıcaklıklardaki şifalı sular sindirim sistemini rahatlatıyor...
Sorup soruşturduk, biz de öyle yaptık... Sular demir tadında tuzlu... Kolay içilmiyor, alışmak lazım... Atatürk de hatıralarında şöyle yazıyor... '4 Temmuz 1918 Perşembe : Program mucibince sabah saat 7'de Marksbrun önünde kadehimi içiyorum, yudum yudum hem içiyor ve hem de Mühlbrun'a doğru yürüyorum.' (Not: isimler şifalı su kaynakları). Şirin kent gece de pek sakin... Öyle gündüz şifa bulurum, gece de vur patlasın çal oynasın yok...
Mustafa Kemal Atatürk, şimdi beş yıldızlı otel olan Carlsbad Plaza Oteli'nde kalmış... Otelin ön cephesinde iki ayrı taş levhanın birinde Kemal Atatürk, diğerinde ise Sigmund Freud'un ismi yazıyor. Gururlandık... Lüks otelin kapısındaki görevliye levhayı sordum. Hemen 'Türkiye'nin kurucusu Atatürk burada kalmış' dedi... Atatürk burada 2 ile 28 Temmuz 1918 arasında bir aya yakın kalmış. Otel yönetiminin izniyle içeri girip biraz dolaştık. Tuhaf bir duygu... Atatürk de yüz yıl önce gelmiş... Salona inen haşmetli merdivenlerden inip çıkmış... Masalarda oturmuş... Karlsbader Badeblatt ve Karlsbader Tagblatt gazeteleri Atatürk'ün kente gelişini haber yapmış...
Atatürk, Karlsbad'da geçirdiği günleri el yazısıyla Osmanlıca ve Fransızca yazmış... Atatürk'ün 'Karlsbad Hatıraları' nı yazdığı defterleri Prof. Dr. Afet İnan 1930'da Çankaya'da Cumhurbaşkanlığı Konutu'nun kütüphanesinde bulur ve Atatürk'e gösterir. Atatürk duygulanır. Ancak gelecekte yayımlanmak üzere, hatıralar üstünde düzeltmeler yaparak, saklaması için geri verir. 'Karlsbad Hatıraları' altı defterden oluşan 156 sayfadır. Altıncı defter sadece bir sayfa... Viyana'da yazmış. Diğer defterler ise günü gününe tutulmuş notlar, hatta saatleri de kaydetmiş. İnternette veya kitapçılarda bulup okumanızı mutlaka tavsiye ederim. Kitap sadece bir kaplıca günlüğü değil... Satırlarda ve aralarında Osmanlı devleti, gelecekteki Cumhuriyet üzerine düşünceleri var...
Karlsbad'a gelip de kentin ünlü 'Becherovka' isimli liköründen bahsetmemek olmaz. İlk kez 1805'ta kentteki eczacı Joseph Becher tarafından yapılmış... Hazımsızlığa karşı... İlaç niyetine hazırlanan Becherovka dönemin kralının mide ağrısını geçirmek için yapılmış. Hazırlarken termal suları, tarçın ve karanfil gibi 16 çeşit baharat kullanmış. Ekşi tadından dolayı daha sonra alkol katılmış... Tam tarifi tabii sır... Becherovka'nın alkol oranı oldukça yüksek sayılır, yüzde 38... Sek olarak da içen de var ama Campari, soda veya limon, elma ya da portakal suyu katılarak da içiliyor... Orjinal yeşil şişede olanlar sert tada sahip... Sarı şişeli olanlar alkol oranı düşük Limonlu Becherovka olarak satılıyor.
Kaplıcalar kentinden 'Altın Şehir' olarak nitelenen Prag'a hareket edip orada da Franz Kafka, Dvorak, Nazım Hikmet, Vaclav Havel'in izini sürdük. Çekya'da Osmanlı mirası yok gibi ama Prag'da altı yüz yıllık astronomik saatteki veya 14. Yüzyıl'da yapılan Karls Köprüsü'ndeki Türk/Yeniçeri figürlerinin hikayesini dinledik bir Çek tarihçiden... Bir dahaki yazıya... (Not: Goethe'nin 1821'de geldiği Karlsbad'da bir kadına aşık olması da apayrı bir hikaye)

Bu haber 2086 defa okunmuştur

:

:

:

: