Güvenli kurumlar yaratmalıyız..

Kıbrıs sorunu belirsizliği, Kuzey Kıbrıs’ın mevcut haliyle sürdürülmesi mümkün olmayan yapısı ve bunların olumsuz birer getirisi olan sıkıntılar yaşam kalitemizi dibe çekmiştir.

Kıbrıs sorunu belirsizliği, Kuzey Kıbrıs’ın mevcut haliyle sürdürülmesi mümkün olmayan yapısı ve bunların olumsuz birer getirisi olan sıkıntılar yaşam kalitemizi dibe çekmiştir.
Ülkemiz de her gün birçok yapısal sorunla karşı karşıya kalıyoruz. Bürokrasi bir yandan,kamunun ağır,aksak işlev sürdürmesi bir yandan,siyasetin mevcut sorunlara çözüm üretmemesi bir yandan derken sıkıntılar katlanmakta.
Elbette içinde bulunduğumuz mevcut durumun, ya da statüko dediğimiz yapının belirsiz bir görüntü vermesi de bütün bunlara eklenince durum bir o kadar daha vahim bir hal alıyor.
Buna bir de ekonomik istikrarsızlığı da katarsak önümüzde iç açıcı bir tablo görmeyiz..
Dolayısıyla ülkemizde gözle görülür, her kesimden, her sınıftan insanın yalın olarak görebildiği ve yaşayarak tecrübe ettiği sorunları plansız programsız bir devlet yönetimi ile aşmamız mümkün değildir.
Şundan emin olun ki, bugün yolda rastgele karşılaşacağınız her 10 insandan 8’i size rahatlıkla içinde bulunduğu ortamdan memnun olmadığını söyleyecektir.
Şöyle başınızı kaldırıp etrafınıza baktığınız zaman da çevrenizde olan, en yakınınızda bulunan büyüklü, küçüklü birçok işletmenin ayakta kalabilmek için verdikleri ekonomik mücadelesini görürsünüz.
Yalnız bu mu?
Elbette değil.
Bireysel olarak ayakta kalma mücadelesi veren insanlarız hepimiz.
Her birey, her aile kendi koşulları doğrultusunda bir yaşam tarzını benimserken şu çok net görülüyor ki ülkemizde eşit bir gelir dağılımı yoktur. Ve bu durumdan mütevellit bugün ciddi anlamda bir uçurum oluşuyor toplumun katmanları arasında. Sınıflar derinleşiyor, sosyal patlamalar yaşanıyor, psikolojik vakalar çoğalıyor.
Toplumda gettolar oluşuyor..
Adli olaylar birbirini izliyor.
Aileler çoğunlukla ekonomik sorunlara yenilerek dağılıyor.
Eğitim kurumlarında sınıfı belirleyen derin ayrılıklar yaşanıyor.
Dostluklar zedeleniyor.
İnsanlar birbirlerine olan saygıyı ve güveni yitiriyor.
Kısacası toplum mutsuzlaşıyor, geleceğe dair umutlarını yitiriyor..
Peki çare nedir?
Her şeyden önce güvenilir kurumlar yaratmalıyız.
Ki siyaset bu kurumların başında gelir..
Bir söylediği diğer söylediğiyle çelişmeyen iki yüzlülüğü tercih etmeyen içi dışı bir olan, farklı ajandaları olmayan, hırsına, egosuna yenilmeyecek siyasetçileri
Diğerlerinden ayırt edebilmeliyiz, iş yapma becerisi, sorun çözme kapasitesi yüksek olan bireyleri ideolojik duruşuna bakmadan siyasete teşvik edebiliriz. Yıllarca denenmiş ve hiçbir başarıya imza atmamış, hiçbir başarı öyküsü olmayan siyasetçileri de evlerine gönderebiliriz.
Bütün bunlar mümkün.
Kaldı ki unutmamamız gereken kendi irademizle yetki verdiğimiz insanlardır siyasetçiler de.
Kimse elini kolunu sallayarak gelmiyor meclise.
Hiç kimse durup dururken milletvekili, bakan, başbakan olmuyor.
Anasının karnından da kimse siyasetçi olarak doğmuyor.
Ve hiç kimsenin ölene kadar siyaset yapacak diye bir gerçeği de yoktur.
Dolayısıyla esas olan halktır.
Halkın gerçeğidir.
Ve bu gerçektir öncelikleri belirleyen..
Siyasetçi değil.
O halde bu güveni boşa çıkaran ve halktan aldığı yetkiyi toplumsal fayda yerine kişisel bekası için kullanmaya çalışanlara tereddütsüz kapıyı gösterecek olan da halktır.

Bu haber 813 defa okunmuştur

:

:

:

: