Dava konusu olayın net bir şekilde kanıtlanmasından sonra sıra uygulanacak hukuk kuralını saptamaya gelir. Bu konuda da Adversarial yargılama yöntemi belirleyicidir. Ünlü yargıçların yazdığı örnek kararlarda şöyle dendiğine tanık oluruz. “Taraflardan biri uygulayacağımız hukuk kuralının şöyle olduğunu iddia ediyor. Diğer taraf ise şöyle olduğunu iddia etmektedir. Hukuk kuralının amacı veya yasanın ruhu dikkate alındığında Davacının veya Davalının iddiasının doğru olduğu anlaşılıyor. Onun görüşüne katılıyorum. Bu kanımın gerekçeleri şunlardır….”
Görüleceği gibi yargıç yine tarafların iddialarını dikkate alarak ve taraflardan birinin iddialarına katılıp bunun gerekçelerini açıklayarak karar vermektedir. Bu düşünce şekli inisiyatifi eline alarak her şeyi kendisi kararlaştıran Kontinental yargıcın yaklaşımında çok farklıdır. Yargıcın tamamen tarafsız hareket etmesini ve dürüst bir değerlendirme yapmasını öngörür. Önemli olan hangi görüşe katılıyorsa yargıcın objektif gerekçelerle bu kanısını desteklemesidir. Böyle hareket ettiği zaman yargıç davayı kaybedenlerden bile saygı görecektir.
Kontinental yargılamada yargıçların kişisel düşüncelerini ve siyasi eğilimlerini davaya katma olasılıkları ortaya çıkar. Bunu yapmasalar bile yargılama yöntemi nedeniyle taraflarda veya halkta böyle bir şüphe oluşur. Kendi görüşlerini ve inançlarını davaya katan yargıç sadece aynı görüş ve inançta olanlar tarafından takdir edilecektir. Diğer taraf yargıcı eleştirmeye başlayacaktır. Bu nedenle Türkiyede ve diğer Kontinental sistem uygulayan ülkelerde yargı fazla bir saygınlık kazanamamaktadır. KKTC yargısı zamanla maalesef Kontinental kuralların etkisi altında kalmış ve bu nedenle yargıçların siyasi görüşlerinin davaya katıldığı veya böyle bir şüphenin uyandığı bir görünüş ortaya çıkmıştır.
C)Mahkeme takdir yetkisini nasıl kullanmalıdır?
Hukuk sistemimize uygun yapılmış yasalarda yargıcın takdir yetkisini kullanabileceği bir alan bulunmaktadır. Bu nedenle örnek kararlarda Mahkeme “ Takdir yetkime kalan alandan yasaların boşluğunu doldurmak için yararlanıyorum. Bunun için geçmiş içtihatlarda kabul edilmiş prensipleri dikkate alıyorum. Gerekirse kendim de daha adil sonuç çıkması için geçmiş prensiplere yeni prensipler ekliyorum” deme olanağına sahiptir.
Eğer Üst Mahkeme bu yargıcın benimsediği prensibi benimserse diğer yargıçlar da izleyeceklerdir. Böylece yeni bir kural ortaya çıkacak ve bu kural hukuk sistemimizin kazancı olacaktır. Böylece yargı yasaların boşluklarını doldurarak daha adil bir sistem oluşması için katkı koyacaktır.
Yasal boşluğun nasıl doldurulması gerektiği konusuna bir örnek verelim. Anglosakson ceza yasalarında suçlara verilebilecek cezanın sadece üst sınırı belirtilir. Bu durumda mahkemenin bir suça yasanın belirttiği üst sınır altında herhangi bir cezayı verme olasılığı vardır. Herhangi bir cezayı verme olanağı bulunan bir Mahkeme nasıl hareket etmelidir?
İçtihatlar burada devreye girer. Örneğin bir hırsızlık davasında yargıcın “ Geçmiş içtihatlar buna benzer bir hırsızlıkta 3 ay hapis cezası vermişti. Bu kararı da Yargıtay onaylamıştı. Önümüzdeki olay daha ağır bir olay, sanığın durumu da daha farklı, bu nedenle 4 ay hapis cezası veriyorum” diyebilmelidir. Veya “Burada hafifletici nedenler daha fazla bu nedenle 2 ay hapis veriyorum” demeli ve bunun gerekçesini herkesin anlayabileceği şekilde açıklayabilmelidir. Yargının adil davranıp davranmadığı böyle bir kıyaslama sonucu ortaya çıkacaktır.
Geçmiş davalarla bir kıyaslama olmazsa yargının adil davrandığı anlaşılmaz. Unutmamak gerekir ki Anglosakson sistemde Mahkemelerin adil kararlar vermesi yeterli değildir. Halkın da bu kararların adil olduğunu görmesi ve kabul etmesi gerekir. Devam edecek.