Öncelikle Birleşmiş Milletlerin bu yönde aldığı kararı anımsayalım.
Hatırlayacaksınız BM 10 Ekim 2019’da Kapalı Maraş gündemiyle gayrı resmi kapalı oturum yapıldı. Bu oturumda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Kapalı Maraş ile ilgili mevcut kararlarını teyit etmiş, Kapalı Maraş’ın ancak “yasal sahiplerinin yerleşimine” açılabileceğini yinelemişti.
Konsey bu toplantıda, BM’nin Kapalı Maraş ile ilgili 550 ve 789’üncü önergeleri yeniden onaylamıştı..
Mevzu şu ki; 11 Mayıs 1984 tarihli, 550’inci önerge, Maraş’ın yasal sakinleri dışında bölgeye herhangi bir yerleşimin kabul edilemez olduğunu vurguluyor.
789’üncü önerge ise Kıbrıs sorununa BM kararları temelinde, siyasi eşitlik çerçevesinde ve iki bölgeli, iki toplumlu ve tek uluslararası kimlikli; federal bir çözüme vurgu yapıyor veyahut yönlendiriyor.
Kapalı Maraş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önünde Türkiye aleyhine dosyalanan davalarla da ayrıca dikkat çekiyor.
Dolayısıyla uluslararası hukuk Kapalı Maraş için bu çerçeveyi meşru kılarken, Kıbrıs’ın 3 Garantöründen biri olan Türkiye’nin malum Maraş açılımı, ya da Maraş konusundaki tavrı ne anlama geliyor?
Malum hatırlayacaksınız çok kısa bir süre önce, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay’ın Türkiye destekli Maraş açılımına yönelik envanter sayımı girişimi akabinde Kapalı Maraş’ın Kıbrıs Türk otoritesi kontrolünde açılmasını ve yasal sahiplerine iadesini öngörüyordu.Lakin akabinde yaşananlar ve süreç Kapalı Maraş üzerinde daha farklı bir yaklaşımın olduğu hissini güçlendiriyordu.
Nitekim Vakıflar İdaresinin birilerine binlerce lira ödeyip “ Maraş Vakıf Malıdır” adı altında başlattığı algı operasyonu ile bu iyice ayyuka çıkmıştı..
Bugün ise benzeri bir yaklaşımla Garantör Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay’ın ve Türkiye Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül’ün katılımı ile Türkiye Barolar Birliğinin de aktif rol oynadığı bir toplantıda Kapalı Maraş’ın yasal statüsü toplantıları düzenleniyor. Bu vesileyle Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, 'Hukuki, Siyasi ve Ekonomik Yönleri ile Kapalı Maraş Açılımı' başlıklı toplantıda bir de konuşma yapacak.
Bu toplantıların ilki de malumunuz olduğu üzere Ankara’da gerçekleştirilmişti. Yanılmıyorsam Kuzey Kıbrıs Barolar Birliği de bu organizasyonda aktif rol üstlenmişti.. İkincisi ise hafta sonu Kapalı Maraş’ta yapıldı. Bu kez zamanlamanın Cumhurbaşkanı seçimlerinin propaganda dönemine yakın bir zamanda gerçekleştiriliyor olmasından mütevellit Kuzey Kıbrıs Barolar Birliği bu toplantıya iştirak etmeyi doğru bulmadığını açıkladı.
Tabi iş bu kadarla da kalmadı.
Söz konusu toplantıya KKTC Cumhurbaşkanı ve Mecliste grubu bulunan muhalif konumundaki parti temsilcileri de davet edilmedi.
Kısacası Yapılacak Kapalı Maraş toplantısına Kıbrıs konusu ile yakından ilgilenen makam olan Cumhurbaşkanı veya onun müzakere heyetinden kimse çağrılmıyor,Meclis Başkanı yok. Ana muhalefet partisi yok, hükümet dışında DP Genel Başkanı Fikri Ataoğlu, ve UBP’li bazı vekiller parti meclisi üyeleri söz konusu toplantıda hazır bulundular. Kısacası Kıbrıs Türk halkı orada yok. Fakat yurtdışından ne hikmetse geniş bir kesim var..
Bakın bu konuda eski Yargıç Tacan Reynar ne diyor: “KapalıMaraş konusunda statükocu siyaset yargıya ve uluslar arası hukuka meydan okuyor.
Ortada Yüksek Mahkeme’nin ürettiği içtihat ve BM kararları varken, Maraş konusunda yükseltilen yaygaranın hiçbir değeri yok.
Yeter bu hukuk dışı düzeni devam ettirdiğiniz”!
Peki bütün bu gelişmelerden ortaya çıkan sonuç nedir?
Şöyle ki; bu açılım, yani Kapalı Maraş projesi Sayın Kudret Özersay’ın Cumhurbaşkanı adaylığına yönelik Garantör Türkiye destekli bir avantaj olarak görülmüştü. Lakin ilerleyen süreç, ve Sayın Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı adaylığının kesinleşmesi ile Kudret Özersay’a nazaran kazanma şansının daha yüksek olması Türkiye’nin Kudret Özersay ilgisini zayıflattı ve Ersin Tatar’a yönelmesini sağladı.
Dolayısıyla Kapalı Maraş mevzusu kime niyet kime kısmet işine dönüşürken, önce Kudret Özersay’ın Cumhurbaşkanı adaylığına sonrasında ise rota değiştirerek Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı adaylığına bir avantaj olarak düşünüldü. Dolayısıyla Türkiye’deki egemenlerin desteğinde başlatılan bu girişimin Kuzey Kıbrıs’ta 2020 Nisan ayında yapılması planlanan Cumhurbaşkanı seçimlerine yönelik bir hamle olduğu anlaşılıyor..