Anladığım şu ki; çabasızca yapabildiklerimiz için şükrederken, çaba gerektiren işler için ise sabrı öğrenmeliyiz. Zamanımızı bizim için değerli olanlara ayırmakta geç kalmamalıyız. Çünkü hayat bugün mümkün kıldıkları için, yarın nâ mümkün olabilir...
Türkiye’de dün sona eren, sokağa çıkma yasağı başlamadan evvel, kardeşlerimle anlaşmış anne-babamızın evinde buluşmuştuk. Hepimiz arife gününden önce Termal’de olmalıydık. Yasak bitene kadar eve dönemeyecektik. Tabi o kadar güne yetecek, çocuklarımızın da ihtiyaçlarını göz önünde tutarak valiz hazırlamalıydık. Ülkeyi terk eden bir mülteci gibi geceyi sabaha heyecanla bağladık. Her bayramda beraber olmanın sıradanlığının dışında, bu seneki ramazan bayramını maaile karşılama heyecanımız görülmeye değerdi. Çünkü bir şeyin olmama ihtimaline karşı direnç gösteren istek merkezimizle hareket ediyorduk.
Telefonumuza gelen bir mesajla düşünmeden koltuğumuzdan kalkarken, dinlememiz gereken koyun güdüsüyle çağrılan yere koşan bacaklarımız değil, yorgun bedenimiz imiş. Akşam yemeğinden birkaç saat sonra tok karnımızla her nasıl olduysa aşerdiğimiz pizza siparişi için elimiz telefona uzanırken, meğer karnımız tok beynimiz tüketim hırsıyla aç imiş. Bayram kahvaltısına geç kalmayın diye tembihleyen annemize dönüp: “Bari bayram sabahı uyuyalım” derken, meğer o rahatlığımızın sebebi her halükarda bayramı ailemizle beraber geçireceğimizden emin olmamız imiş. Miş de miş, mış da mış...
Sıradanlaştırarak yaptığımız daha nicelerini düşünürken, bir an; “İnsan sahip olduklarının nankörüdür” sözü geldi aklıma. 4 gün dahi olsa, paramız cebimizdeyken, ne markete ne pazara gidemedik. Çoğu zaman ertelediğimiz akraba ziyaretleri için bu kez, yan yana olamadık diye üzüldük. Hâlâ yürüyebiliyorken yürümekten üşenip dolaşmadığımız sokaklar yasaklanınca, adımlamak için can attık. Bunları düşündükçe, yapabildiklerimizin belki de ne denli kıymete değer olduklarını anlayabildik.
Düşünsenize hangimiz; ömrünü tavana bakarak geçiren felçli bir insanı anlamaya çalıştı? Hangimiz; pencere kenarında koşan arkadaşlarını izleyen bir çocuğun, koşmak için bir dua gibi iç çekişinin sesini duydu? Peki hangimiz hayati ihtiyaçlarını giderme derdinden, geceleri uyuyamayan komşusunun kapısını çaldı? Belki bizim için zor geçen yasaklı 4 gün, elimizdeki fırsatlara sahip olmayanları anlamak için bir fırsattır, ne dersiniz? Bizim hergün şükürsüzce yaptıklarımızın, belki de başkaları için mucize olduğunu kavrayabilmemize bir vesileydi?
Anladığım şu ki; çabasızca yapabildiklerimiz için şükrederken, çaba gerektiren işler için ise sabrı öğrenmeliyiz. Aşımızı geçim derdinde olanlarla bölüşmeli, sevgimizi göstermede cesur olmalıyız. Zamanımızı bizim için değerli olanlara ayırmakta geç kalmamalıyız. Çünkü hayat bugün mümkün kıldıkları için, yarın nâ mümkün olabilir...