Kırmızı Etek, Hatice Günday Şahman’ın 2017’de Ayizi Kitap tarafından basılan öykü kitabı. On yedi kısa öyküden oluşan kitap yüz on sekiz sayfa. Neslihan Cangöz’ün editörlüğünü yaptığı kitabın kapak tasarımı, Tennur Baş‘tan. Bankta oturan kişinin arkasının dönük olması okuyucuda merak uyandırıyor. Yazar bu resim için, “Sırtımızı dönmek, gözlerimizi kapatmak her durumda, her koşulda mümkün olmuyor, doğru da değil. Yaşadıklarımızı ya da diğer yaşantıları fark etmemiz, anlamlandırmamız, farklı bakış açıları ışığında tekrar değerlendirmemiz ve tutum geliştirmemiz gerekiyor” yorumunu yapıyor.
Hatice Günday Şahman, çeşitli dergi ve internet sayfalarından yazılarına aşina olduğumuz bir kalem. Yazarın “Ahtapot” isimli öyküsü 5. Sarıyer Edebiyat Günleri Öykü Yarışması‘nda, “kadın kişiliğinin topluma egemen ataerkil anlayış tarafından kuşatılmışlığını, bunun yarattığı ağır sarsıntıyı ve zihnin yarılmasını anlatı biçimi; dili kullanmadaki tutumluluğu, dönüştürüm yeteneği, özeni ve kurgusunun özgünlüğü” gerekçesiyle birinciliğe layık görülmüş.
Yazarın aldığı gazetecilik eğitiminin izlerini konu seçiminde görebiliyoruz. Ya haberlerde ya da çevremizde görüp duyduklarımız yansımış yazarın kalemine. Birbirinden derin ve ağır sorunları araya kendi duygularını katmadan yalın bir dille anlatıyor. Bu anlatım tarzı okuyucuyu buz dağının geri kalanı hakkında düşündürüyor.
Öykülerinin tamamında görünen ana motif iletişimsizlik. Anne-kız, baba-oğul, kardeşler, birey-toplum arasındaki iletişim eksikliği ve çatışmayı işliyor yazar. Tecavüz temasına odaklanmış iki öykü var. “Gençlik İşte” ve “Son Koz“. Öyküler tecavüze uğrayan genç kızın annesi, cenin, tecavüzcü bakış açısıyla yazılmış olsa da prizmayı kuşatan, şekillendiren karakter, toplumsal bakış açısı olarak veriliyor.
Kitapta kızlarının üstüne kuluçkaya yatan anneler, annelerinin sözleri kulağına kurşun gibi akan kızlar, pişmanlıklar ve çokça yalnızlık var.
Kadınların odak noktası olduğu öyküler, doğal olarak toplumsal sorunlara yöneltiyor bakışları. Yazar bir röportajında erkeklerin de bir şekilde mağdur/kurban olduklarını düşündüğünü belirtiyor.
Kitabın başında Ataol Behramoğlu’ndan alıntıladığı epigrafta olduğu gibi; ne kadar küçük dilimlenirse dilimlensin, her işin iki yüzü olduğuna dikkati çekiyor yazar. “Bir Mahinur Hikâye” katmanlı öykülerden oluşuyor. “Aradığımda gene tanıyamadı beni. Neredeyse yanlış numara diye kapatacaktı ki, Vanya Dayı çözdü işi. Adımı defalarca sormasına ve söylememe rağmen unutuyor olmalıydı. Olsun. Bir tek Mahinur Hanım her hecenin hakkını vererek, gerçekliğine inanarak beyefendi diyordu. ‘Senede Bir Gün’ filmi gibi ayda bir kez buluşmak. Nasıl yani yaşlı bir kadına mı aşık olmuştum.”(s 93).
Kitaba ismini veren “Kırmızı Etek” öyküsünde, sömürülenin sömürüsünü yansıtmış Hatice Günday Şahman. “Raylar ve Yaylar” isimli öyküde beyaz önlükle hayal ettiği kızının üniversitede okuması karşılığında kocasının kuma tehdidine boyun eğen kadının yaşadığı kabullenme sürecini görüyoruz, “Bayrak Yarışı” gerçekçi, hayatın içinden. “Halay” isimli öykü de tanıdık geliyor Ankaralı okuyucuya, o acı günü yaşatıyor yeniden. “Er Meydanı” isimli öyküde Akın Beyin, karşısındaki adamı kendisinin değil babasının elleriyle yakasından tutup yukarı kaldırması güzel bir simge. Toplumun insanı şekillendirmesini kalemine alıyor yazar.
“Ahtapot“ta ve “Bir Mahinur Hikâye” öykülerinde, karakterler bağımsızlıklarını ilan edip kalemi yazarın elinden alıyorlar. Unamuno‘ya selam gönderiyor yazar kurgusuyla.
“İlk kitabını koklayan genç yazarın mahcup gülümsemesi” diyor yazar “Bir Gözümüz Ağlar Bizim” isimli son öyküsünde (s, 117). Yazara nice kitaplar diliyoruz, aynı heyecanla koklayacağı.