Hislerimiz bizi öldürür mü?

Hislerimiz, ne derecede doğru ya da yanlış? Yaşamımıza baktığımızda hislerimiz midir bizleri ayakta tutan yoksa; bu güne kadar edindiğimiz deneyimlerimiz mi? Yazıma, senelerdir kendi yaşamımda örnek aldığım bir öyküyle başlamak istiyorum.

Hislerimiz, ne derecede doğru ya da yanlış? Yaşamımıza baktığımızda hislerimiz midir bizleri ayakta tutan yoksa; bu güne kadar edindiğimiz deneyimlerimiz mi?
Yazıma, senelerdir kendi yaşamımda örnek aldığım bir öyküyle başlamak istiyorum.

“SİNAĞRİT BABA” VE SAİT FAİK ABASIYANIK…

Türk hikayeciliğinin önde gelen yazarlarından Abasıyanık, bu öyküyü yazarken neler hissetti bilmiyorum; ama seneler önce ortaya eşi benzeri olmayan bir yapıt çıkardı. Bu yapıt, okuyuculara armağan gibi geldi. Öykü okunduğu an, bir daha unutulmuyor. Aksine kişiye ders veriyor ve onu alıp birkaç adım öteye götürüyor. İşte ünlü öyküden birkaç bölüm:

“Cehennem nişanında beş sandaldık. Güzel bir ocak akşamı. Hava lodos. Denize kırmızı rengin türlüsü yayılmış. Oldukça kaynamış ıhlamur rengindeki yayvan, geniş, ölü dalgalar. Sandallar, ağır ağır sallanıyor, oltalar bekliyor, insanoğlu susuyor…Otuz sekiz kulaç suyun altındaki derin sessizliğe, dibindeki dallı budaklı kayaların arasına yedi rengin en koyusu girer mi şimdi? Sinağrit Baba, döner mi avdan? Sinağrit Baba, ömründe konuşmamış, ömrü süresince evlenmemiş, ömrü süresince yalnız yaşamıştır. Sinağrit Baba, ne oltalar koparmıştır. Bu akşam kimin oltasını seçmeli de artık bitirmeli bu yorucu ömrü. Daha her yeri pırıl pırılken, mantosu sırtındayken, daha eti mayoneze gelirken bitirmeli bu ömrü. Sonrasında hesapta bugün kirli bir Vatos’un, bir sırtı renksiz, yapışkan ve parazitli bir canavarın dişine bir tarafını kaptırmak var.İyisi mi, görkemli bir sofraya kurulmalı, bir zaferle dolu ömrün sonunu beyaz şarapla, suların üstündeki başka dünyada yaşayan bir akıllı mahluka kendini teslim etmeli.”

BEKLENMEYEN SON

“Sinağrit Baba, oltalardan birini kokladı. Bu balıkçı Hristo’dur: kusurlu adam. Gözü açtır onun. İçinden pazarlıklıdır. Evet, fukaradır; fakat kibirli değildir. Sinağrit baba, fukaralıkta gururu sever. Diğeri oltaya geçti. Kokladı. Bu balıkçı Hasan’dır. Geç! Cart curt etmesine bakma! Korkaktır. Sinağrit Baba yürekli insandan hoşlanır. Bir başka oltaya başvurdu. Balıkçı Yakup, iyidir, hoştur, sevimlidir, edepsizdir, külhanidir. Fakat, kıskançtır. Kıskançları sevmez Sinağrit Baba, geç. Şu olta, hasisin tuttuğu olta. Sinağrit Baba, cömertten hoşlanır. Fakat, bu oltaya bir baş vurmaya değer. Bir baş vurdu. Hasisin oltasının iğnesini dümdüz etti. Sinağrit Baba, iğneden kopardığı yarım kolyozu çiğnemeden yuttu. Bir ihtimal bizim bile bilemediğimiz bir işaret görmüştü kendisini tutan oltanın sahibinde. Bu adam, şimdiye kadar asla sınav geçirmemişti. Ömrü süresince, yürekli, eli bol, Sinağrit Baba’nın istediği şekilde mağrur yaşamıştı. Fakat Sinağrit Baba, bu insanın ne korkulu bir ikiyüzlü köpek bulunduğunu bizim göremediğimiz bir yerinden anlayıvermişti. Tüm devirler ve seneler süresince kendisini tutan oltanın sahibi ne cesaretini, ne cömertliğini, ne gururunu bir tecrübeye, bir imtihana doğal olarak tutturmamış, her devirde talihi yaver gitmiş birisiydi. Kimdi, neydi? Sinağrit Baba da bilemezdi. Fakat, kim bilir ölünceye kadar eli bol, yürekli, mağrur yaşayacak olan bu insanın şu ana kadar bir kez bile bir imtihana sokulmadığını anlamıştı.

Kim bilir, sonuna kadar bir imtihandan kurtulacaktı. Sinağrit Baba, böylesine asla rastlamamıştı. Ölmeden evvel adama tekrar baktı. Namuslu, yürekli, eli bol ölecek bu insanın hakikatte korkakların en korkağı, namussuzların en namussuzu bulunduğunu alnından okuyordu. Bu adam o denli talihliydi ki, daha ikiyüzlülüğünü kendi kendisine bile duyacak fırsat düşmemişti. Yoksa Sinağrit Baba, yakalanır mıydı? Sinağrit Baba, hırsından yeniden tepindi. Bağırmak ister şeklinde ağzını açtı.
Kapadı. Sinağrit Baba, son nefesini böylece hiçbir insanlık imtihanı geçirmemişin sandalında pişman ve yenik verdi.

Bu haber 2984 defa okunmuştur

:

:

:

: