Eğitimci Araştırmacı Yazar Çağla Konuloğlu (1944-2014) Limasol doğumludur. Eserlerinde, konu olarak adadaki Türklerin sosyal ve ekonomik durumlarını ele alırken ritüellerini, düğünlerini, bayramlarını, inançlarını, hayallerini, gelenek göreneklerini, acılarını, köyünü, mutfağını kısacası yaşayışını resmetmiştir.
Yurtsever ve demokrat kimliğiyle tanınan yazarın yapıtları; “Anılarla Kıbrıs’ta Yaşam-30 Yıl Güneyde”, “Anılarla Kıbrıs’ta Yaşam-30 Yıl Kuzeyde”, “Arap Ali’nin Oğlu-Bir Sendikacının Hikayesi”, “DTB’nin Tarihi-DTB 70 Yaşında” ve “Dipsiz Kuyu” dur.
Işık Kitabevi tarafından 2011 de basılan “Dipsiz Kuyu” yazarın son eseridir. Kitap iki yüz altmış sekiz sayfadır. Yazar bu eserde dönemin çalkantılarını işlerken tarihi açıdan önemli olabilecek ayrıntılara yer verir.
Narin’le başlayan olaylar dizisi, kızı Duygu’yla, Duygu’nun çocukları Çiğdem, Ayça, Nurcan, Akil’le devam ederken pek çok olay hakkında üç kuşak boyunca bilgilenir okuyucu. Yaptığı “Yazarın çağına tanıklığıdır”.
Eser 1925 yılında on üç yaşında evlendirilecek olan Narin’in düğün hazırlığıyla başlar. Henüz oyun çağındaki çocuk bu evliliğe istekli ve hazırlıklı değildir. Geçmişini hatırlayan Narin’in aklından geçenler ve gelişen olaylardan üç kuşağı içeren zaman diliminde Kıbrıs tarihine ait ilginç detaylar öğreniriz.
“Savaş zamanı olduğundan ekmeğin üzümlü yapılması zorunlu kılındı. İngiliz idaresinde olan adada yaşanan olumsuzlukların tümünün önü alınamaz. Bildiğiniz gibi İngiltere savaşın taraflarından biridir. Savaşla bir ilgimiz yok deriz ama gel gelelim onlar savaşırken sömürge halkı olarak bizler bombardıman altındayız. Zaten en zararlı çıkan her zaman olduğu gibi halkımız. Neden savaşırlar onu anlamam ama gördüğüm kadarıyla sıkıntıya sokuyorlar bizi de. Kimin gücü kime yeterse! Ancak savaşın en az zararla atlatılması için hükümet bazı yasalar koydu; bunu inkâr edemeyiz. Adada tüketilen ekmekle ilgili olan işte bu geçici yasalardan biridir. Ekmek hamuruna kuru üzüm katılması için fırınlara ve gereken yerlere talimat verildiği günden beri evlerde pişen ekmek üzümlüdür” şeklinde açıklamada bulunur Evdim Köyü’nden Şöhret Hanım (s;46).
Narin ölür, savaş ve bombardıman sürer bu arada. Limasol’un tahliyesi başlar. Limasol’un tahliye kararı hem Türk hem de Rumlar için sıkıntılı bir süreçtir.
“Savaşın henüz devam ettiği günlerdeydi. Limasol’un tahliye edilmesi, boşaltılması kararı verildiğinde ortalık karışmış, bir hareketlenme başlamıştı. Gerek Türk, gerek Rum, gerek diğerleri olsun, Kıbrıslıların tümü endişe içinde toplanıp dağ köylerine çekilirken “gidecek yerim yok. Ne olursa olsun” diyen veya Mehmet gibi elindeki işi kaybetmek istemeyenler arasında Limasol’da kalanlar oluyordu” (s;57). Yazar; Mehmet’in ve diğerlerinin kararlarının geçtiği bu türden paragraflarla göç günlerini her boyutuyla yaşatır okuyucuya.
“Yakınları ölüyü damat gibi giydirip tertiplediler, ölü evine gelenler de tabutun yanından teker teker geçerek selam verdiler’ diyen çocuğun heyecanı gittikçe artıyordu. Çiğdem duyduklarını annesine anlatınca, Duygu onun merakını gidermek için anlatmaya başladı” (s.115) paragrafında ise yazar satırların arasına küçük çocuğun merakını, ayrı dinlerdeki insanların farklı ritüellerini, çok kültürlülüğü ustalıkla sığdırmıştır.
“Kıbrıs sorunu Ayça ile Fikri’nin düğününe de gölge düşürdü. Bir yandan insanlar öldürülüyor, bir yandan düğünler yapılıyordu. Artık çocuk anneler azalmıştı ama genç kadınların doğurdukları savaş çocuklarıydılar. Daha ana rahminde etkilenmeye başlayan çocukların gelecekte ne tür problemlerle karşılaşacağı soru işaretiydi”. Yazar bu satırlarında savaşın içinde devam etmesi gereken günlük yaşantıyı, gelecek kuşağın yaşayacağı sıkıntıları ve nasıl etkileneceğini hem tarihi hem sosyolojik açıdan titizlikle inceliyor.
Kitap Duygu’nun “Bir avuç dolusu kadar da olsa yaşamaya değer bence” sözüyle son buluyor.
Çağla Konuloğlu, Dipsiz Kuyu isimli romanında Kıbrıslı Türklerin, siyasi olarak yaşadıklarını, gelenek göreneklerini, kültürlerini, günlük yaşayışlarını, alışkanlıklarını, ilişkilerini geniş bir zaman diliminde, objektif bir gözle anlatmıştır. Akıcı bir dille yazmış olduğu eserde çoklu anlatıcı kullanılarak mümkün olduğunca fazla olaya yer vermiştir. Bu yönüyle Kıbrıs yakın tarihini anlamak ve kültürünü tanımak açısından gelecek nesillere bilgi vericidir.