GÜNAYDIN

Güneşi gören yüzünüz gibi yüreğiniz aydınlansın... Sevgiye...

GÜNAYDIN

Güneşi gören yüzünüz gibi yüreğiniz aydınlansın...
Sevgiye...
Saygıya...
Dostluğa açın kapılarınızı....

Neşe yer bulsun sofranızda...
Günaydınlarınız çok olsun....

EVLER

Evler
Hem birbirine benzer
Hem de hiç benzemez...

Rahmetli
Evlerin bacalarına takmıştı
Bir bildiği vardı elbet...

Yoksa durmadan
'Bacalar tüter
tüter ama nasıl tüter
Onu tüttüren bilir...'
Der miydi? ....

Ayşe TURAL

EVLER...

Bence rahatlığın ön planda tutulduğu evler güzeldir... Bir bakıma yaşanmışlık izleri taşımalı evler...

Yemek kokusu olmalı mesela... Uzanılmış bir kanepede yastıkta baş izi bulunmalı... Bir köşede yanyana duran terlikler... Ya da sehpada bırakılmış bir çay fincanı...

Bir insanın içini ısıtmaya yeter...

Şayet kişiler evlerinde kendilerine ait köşeler bulabiliyorsa, evliliklerinin daha iyi yürüdüğü saptanmış. Yıllar geçtikçe, eşler arasındaki anlayış ve sabır azalır. İşte o zaman herkes biraz kendi haline bırakılırsa evliliklerin daha iyi yürüdüğü görülmüş.

Unutmayalım, hoşgörülü olmak ikili ilişkilerin altın anahtarıdır...

GÜNAYDIN

duy!
sabahın sabahlığı
çiçeklerle bezeli...

burnuma bir öpücük kondurmalısın
öten guguk kuşuna nispet
kirpiklerini aralayıp
bana bakmalısın...

fokurdayan çaydanlık
güne davet etmeli bizi...

uyku kokulu tenine
gömüp yüzümü
kollarının açmazında
düşlere dalmalıyım yeniden...

Ayşe TURAL


GÜVENMEK

Güvenmek de.... Kime, ne zaman, nasıl? Söylendiği kadar kolay değil...

Günümüz hızlı iletişim ve teknoloji çağı... Her şey alabildiğine mekanik... Üstelik insanlar birbirinden bu kadar kopuk ve uzak yaşarken...

Ruhumuzun yetişemediği bu hızda hepimizin ihtiyacı olan şey:

İNSANın insana duyduğu sevgi, yakınlık, ilgi ve anlayış... Duygu ve düşünceleri paylaşma olgusu...

Paylaşırken de en birincil aradığımız şey, GÜVEN duygusu...

Aslında tüm ilişkilerde ilk adım buna dayalıdır... Güvensizlik bizi tedirgin eder. Kendimizi saklama ihtiyacı hissederiz... Biz, biz olamayız...

Karşımızdakinden beklediğimiz şekilde/ önce -BİZ- dürüst olarak/ açık kalple davranarak/ içten, sıcacık bir ses tonu kullanarak konuşursak eğer/ böylece karşımızdakine doğru mesaj vermiş oluruz.

' İşte ben, gördüğün gibiyim... Sen de benim gibi davran...'

Sonuçta ilk adımı da atmış oluruz ...
Ne dersiniz?
Deneyelim mi?

YALNIZLIK
bir karşılaşıverse bakışlarımız
gözlerim, birden kamaşsa, diyorum...

bir çalıversen yüreğimin kapısını, hani
sonlanıverse hüzünlü yalnızlığım...

dokunuverse ellerin mesela/ tesadüfmüş gibi/
alaza kesse yüzüm, terlese avuçlarım...

yaşam denizine bir olta da ben sallasam
ve sen çıksan bahtıma...

sensiz ve sessiz bir akşamlara
birlikte koysak noktaları...

bil ki,
yalnızlığadır tüm yakarışlarım...
Ayşe Tural

ONLAR BİZİ BIRAKIR DA
BİZ ONLARI BIRAKAMAYIZ...

Eskirler...
Bir yerleri sökülür, dikeriz.
Yırtılırlar, bir parça yakışan kumaşla yamalarız.
Renkleri solar...

Beni bırak, der.
Toz bezi, yer sileceği olabilirim.
Hiç duymayız bile...

Yıkanmaktan yumuşacık olmuştur. Dikişleri tenimizi rahatsız etmez. Üstümüze geçirdiğimizde varla yok arasıdır, hafifçecik...

Kaç kere çöp torbasına atmak için elimize almışızdır da yeniden dolaba gülümseyerek yerleştirmişizdir.

Çok mu tanıdık geldi?

Elbette, eski dostlar gibi onlardan ayrılamayız...

Haksız mıyım?

BİL
Gerçekten,
yürekten sevmişsen,
yıllar da geçse üstünden
SOL yanın sızlayacaktır...

Ayşe TURAL



GECENİN SESLERİ...

Geceler sakinleştirir beni... Hele de el ayak çekilince... O saatler, kendi başıma, ruhumu dinleme saatlerimdir...Gecenin iç ferahlatan serinliğine bayılırım mesela...

Bir de geceye kokularını salan gecetütenlere...
Onlara eşlik eden gece böceklerinin sesine...

Hepsi de bana çocukluğumu hatırlatır...
Özellikle köylerde, işlemeli perdelerin önündeki sedirlerde uyumayı çok severim. Perdenin aralığından ay süzülür... Bazen yüzümde gezinmeye başlar...Başımı koyduğum yastık ot kokar, köy kokar...

En küçük dal hışırtısına kulak kesilirim... Avludaki Karabaş'ın varlığı içime su serper... Bir bir sönerken evlerin ışıkları, yerini yadırgayan bedenim yerleşir yatağa... Az sonra tatlı bir uykuya dalacağımı bilmenin mutluluğu ile gülümserim...

Bilirim ki beni seven insanlar çevremdedir... Güvendeyimdir...

İşte tam da bu yüzden her köye gidişimde o kokuları, dal hışırtılarını ve gökte gülümseyen dolunayı ararım...


UMUT
yeniden uyanır mı, ürkek ürkek ama yıldız yıldız düşleriyle...

HUZUR
ne hoş bir sözcük... Söylerken bile içim aydınlanıyor...

SEN
kalp ağrım dinene kadar sakın görünme gözüme...

HÜZÜN
elbisesiyle ne bedenime, ne de ruhuma yakışmıyor...

YAZMA EYLEMİ...

“ Yazma eylemine gönül verenler, yazmanın başlangıcında kararlarını verirler…” mi demeliyim; yoksa zaman içinde SU AKAR YOLUNU BULUR’dan hareketle bir yola girerler mi diye düşünmeliyim, bilemiyorum.

Gördüğüm o ki sanat aşıkları yolun başlangıcında, tıpkı bir müzik aletine başlayan çocuğun çeşitli müzik aletlerini denedikten sonra kendine uygun olanında karar kılması gibi… bir yol izler.

Elbette birden çok müzik aleti çalan da vardır. Onların paletinde şiir, roman, karikatür, resim, müzik,araştırma-derleme de bulunur.

MUTLU HAFTA SONU DİLEKLERİMLE...

Ayşe TURAL

Bu haber 7410 defa okunmuştur

:

:

:

: