GÜNAYDIN!

GÜNAYDIN!

Başka bir DÜNYA
Gidilecek başka bir ÜLKE
Yaşanacak başka bir ŞEHİR yok...

Öyleyse , sahip olduğumuz
HER ŞEYE
SAĞLIĞIMIZA
VARLIĞIMIZA

ÇOCUKLARIMIZA
TORUNLARIMIZA

DOSTLARIMIZA
TANIDIKLARIMIZA
şükrederek
güne güzel başlayalım...

Bugünkü kahveleriniz benden olsun...
🦋☕️🦋☕️🦋☕️🦋☕️🦋☕️



İÇİNİN IŞIĞI YÜZÜNE VURANLAR...

Onlar ne olağanüstü insanlardır öyle.
En zor zamanlarda bile içtenlikle gülümserler... Her kimin başına bir şey gelse, sevgi dolu yaklaşımlarıyla onu yatıştırırlar. Oturup dinlerler. Çözüm ararlar. Ellerinden bir şey gelmese bile teselli ederler.

Harika bir problem çözücüdürler. Onlara sıkıntınızı anlattığınızda, acil durum alarmına geçip bir sürü yollar önerirler. Size planlamayı, çıkış yolu bulmayı öğretirler...

En zor noktalarda ne yapar eder, konuyu görünür hale getirip hayat pratikleriyle size derin bir ' OH! ' çektirirler.

Öyle içten dinlerler ki sizi, sordukları sorularla dağ gibi gördüğünüz şeyler, küçülür veeeee aşılır küçük tepeler haline geliverir...

İyi ki vardırlar....
İyi ki hayatınızdadırlar...
Bakın bakalım KİM BUNLAR?

YÜREĞİN ÇAĞIRDI BENİ

Bakışların çağırdı beni
Ben geldim
Günlerden bir gün
Aylardan KASIM...
Saatlerinse yasemin renklisi
Bana yalnızlığımı hatırlatan...
Sen yalnızlık nedir, bilir misin bir tanem?
Sen hiç yalnız kalmadın ki! ...

Bakışın çağırdı beni
Gitmemek olmazdı
Kalmak olmazdı
HAYIR demek hiç olmazdı...
Acemi iki sevdalı bir olduk biz olduk
Gel-gitlerinde zamanın
Sonbahar yaprakları gibiydik
Savrulduk...
Kavrulduk...
Sonra durulduk

Bakışların çağırdı beni
Ben geldim...
Ne zaman bana öyle baksan
Öksüz bir çocuk gibi
Sokulup kucağına
İçimi çeke çeke ağlamak gelir...
Sakın ZAMANı zamanlardan çalıp
Uzaklar götürme emi?

Bakışların çağırdı beni
Bak geldim...
Parmak uçlarım / dudaklarının yangınında
Titrer elim ayağım
Titrer gönül telim
En ince yerinden...

Bakışların çağırdı beni
Ben geldim...
Leylak rengi akşamlarına...
Eğer istersen
Sen istersen
Hercai menekşen olurum senin...
Moru...
Sarısı...
Alacasıyla...
Tenekelerde kokulu karanfilin
Yahut
Boynuna sarılan
Sarmaşığın olurum EĞER istersen...
Dünya bir başka döner seninle
Başım bir başka...

Bakışın çağırdı beni
Ben sana geldim...
Özlemime düşüverdi gözlerin
Gel haydi!
'ELVEDA' diyelim eskimiş yalnızlıklarımıza
Hüznün ülkesinden DÖN artık
Sokul AKDENİZime...
Suskun yüreklerimiz konuşsun...

Yüreğin çağırdı beni
İşte ben geldim...
Uzat ellerini
Sevdamız sevişsin avuçlarımızda
Haydi durma!
Sıkıca sar beni...
'DAHA SONRA' demek çok geç demektir
Yıldız yüklü şarkılar fısılda kulaklarıma...
Şimdi
'SENİ SEVİYORUM' deme zamanı....

Ayşe TURAL


BU YÜZDEN...

İnsanlar yaşadıkları yerlere damgalarını vururken, oralardan bir şeyleri de eksiltirler aslında…
Nasıl mı?

Güzelim bahçeli evlerini, portakal ve limon ağaçlarını, kapılarının girişini süsleyen yasemin ya da cemilelerini eksiltirler mesela…

Yerine kocaman, çirkin binalar dikerler… Kutu kutu odalara kapanırlar…
Daha çok para adına, daha çok ev adına…

Sanırım ben hep bu yüzden, en çok da bu yüzden sevmem DAHA DAHA... Diyenleri...
Doyumsuzları...

Açgözlülükleri sevmem…

İnsanların duygularını bozuk para gibi harcayanları sevmem…

Duyguları hiçe sayanları,
hele sevgisizleri HİİİİİÇ SEVMEM...
😄👏😄👏😄👏😄

BANA YABANCI ŞEHİR

Bu şehir
Artık o sevdiğim şehir değil...
Ne çiseleyen yağmurunda
Ne yasemin kokan sokaklarında
Ne de yeni güne kapısını açan
Pırıl pırıl sabahlarında
Artık sen yoksun...
Ben yokum....
Aşk yok...
Beraber söylediğimiz şarkılar da yok...

Ne güz gülleri kaldı
Ne de lale devri...
Gözlerinin içine
Başka hayal girmesin derken...
Yalanmış bakışların
Yalanmış el tutuşların...

Bu şehir
Seni sevdiğim şehir olamaz değil mi? ...
Bak
Masamızda boyun bükmüş kadehler
İçinde iki damla gözyaşı...
Aşkımız için...
Küsmüş ayışığı, yakamoz yok...

Benimle
Yokluğunun yasını tutuyor
Kayalıklardaki deniz feneri...
Acımı bölüşüyor
Katran karası geceler...
Bu şehir
Seni
Ölesiye sevdiğim şehir olamaz

Adını kaldırımlara yazdığım...
Sevgimi sevgine kattığım...
Sana şiirler yazdığım...
Dudağına öpücükler kondurduğum
Sıcacık sarıp sarmaladığım....

Hani sığınacağım limanlar
Ağlayacağım omuz nerde
Acıyan dizime değen dudağın
Parmağımdaki öpücük?
Hani nereye uçup gittiler...

Ne gemiler yaktım
Ne gemiler yaktım
Ben senin için...
Ayrılıkları
Hüzünleri
Yükleyip sırtıma
Ayrılığın acısını ekip yüreğime
Arkanı dönüp gitmek var mıydı? ...

Sence
Delikanlılığa sığar mıydı?
Baharına gönül koyduğum
Kokun var diye kokladığım
Portakal bahçeleri
Nerdeler? ...

Koparıp koklattığın menekşeler...
Sevgimizle suladığımız çiçekler...
Boyun büküp beni sana
Sormadılar mı?

Bu şehir
Artık bana çok yabancı bir şehir...
Leylakların gölgesinde
Bir yalnız yüreğim artık...
Hem de yapayalnız kıvranan...

Bu şehir artık
Hiç bilmediğim kentlerden
Daha yabancı bana...

Şimdi
Hemen
Alıp başımı gitmeli...
Gitmeli de nerelere
Nerelere kaçıp gitmeli...
İncecikten bir yağmur yağıyor
Sensizliğin kokusunda...
Gözgözü görmezliğinde yalnızlığın

Bilir misin sevgili
Meğer ben seni
Kendimden
Kendimden bile daha çok sevmişim...

Ayşe TURAL


“ İYİ Kİ...' LERİMİZ...

İçinde bulunduğumuz karmaşayı tartışacak değilim. Filmlerdeki gibi birbirini, sokak ortasında acımasızca vurup öldürenleri de... Bu kadar ucuza giden hayatları ömrüm boyunca hiç görmedim, duymadım da...

Ben bu süreci yaşayacak insanları düşünüyorum. Ne kadar şanssız bir nesilsiniz...

Gerçekten bizler ömrümüzde toplasan toplasan bir ya da iki olay hatırlarız. En acımasızı olan SAVAŞ bile bu kadar vahşilik barındırmıyordu. Çünkü onun adı savaştı...

Ne güzel yaşamışız çocukluğumuzu... Ne güzel gençlik aşklarımız olmuş... Sevgiyi, aşkı, dostluğu, arkadaşlığı kirletmeden yaşayabilmişiz. Ne güzel insanlar tanımışız. Yalansız dostluklarımız olmuş. Dürüst insanlarla karşılaşmışız...

Bekçi babalar gece düdüklerini çalınca; birkaç hırsız, ayyaş saklanıvermiş karanlıklara... Ya da kolundan tutup gereken yerlere tıkılmış... Cezasını çekince, aklı başına gelince bırakılmış... Ve sayıca ne kadar azmış...

Sakin ve huzurlu yaşamışız farkına varmadan... Komşu annelerimiz gözkulak olmuş çoğumuza... Kendi çocuklarından ayırmadan karnımız doyurulmuş... Arkadaş evlerinde koyun koyuna yatmışız neşe içinde... Bayram yaklaşırken ailelerimiz yardımlaşmış, olan olmayana yardım etmiş, el vermiş...

VAR- YOK diye ayrım yapılmadan dostluklar sürmüş; ötekinin fakirliği göze sokulmadan. Yatılı okullarda kocaman bir ailenin evlatları gibi birlik, sevgi ve dayanışma içinde ne de güzel yetiştirilmişiz...

Birbirimizin gözünü oymadan başarmayı öğrenmişiz. En çok da kendimizle yarışarak... ' Her yer memleketimdir' diyerek yurdun en ücra yerlerinde görevler yapmışız... Başımız dik, gururlu... Bize yan bakana, bizden önce, bizim adımıza koruma kalkanı oluşturmuş iyiler... Kulağı bükülmüş kötülerin.... Suspus olmuşlar...

Bizler çok güzel yaşadık gençler... Güzel günler gördük... Bütün korkum sizin geleceğiniz...

Bu karanlık zamanlar, dilerim en kısa zamanda biter :

AYDINLIK GÜNLERE KAVUŞURSUNUZ...
GÜNEŞLİ GÜNLER GÖRÜRSÜNÜZ...
MOTORLARI MAVİLİKLERE SÜRERSİNİZ
IŞIKLI MAVİLİKLERE....
( Nazım Hikmet'e saygıyla)

MOR ZAMBAKLAR

Ne zaman mor zambaklar görsem
Hani ortaları sarı sarı
Mis gibi zambaklar...
Bana çocukluğumu hatırlatır...

Yemyeşil yaprakları
Gururlu insanlar gibi
Başları dimdik...

Bir sürü tomurcuk
Akşam olurken
Başımı döndürür
Yaşamın kokusu gibi...

Ne zaman
Zambakları hatırlasam
Yaşama oradan başlamak isterim...

Ayşe TURAL


Bu haber 11257 defa okunmuştur

:

:

:

: