Bir küçük ihmal

Yeni evliyken, henüz eşimin dost ve akrabalarını pek bilmezken alt kattaki zil bozulmuştu.

Yeni evliyken, henüz eşimin dost ve akrabalarını pek bilmezken alt kattaki zil bozulmuştu. O vakitler hamileyim ve çok zor geçiyordu. Sabah mide bulantısı, gece dön dön dur uyuyamaması derken bir yandan her kapının kapıcısı gibi çalan zillere yetişmem canıma tak ettirmişti. Banyodan çıktığım mı, uykudan uyandığım mı olmadı? Her şekilde koştum, çalışmayan megafon yüzünden apartman camından “Kim o?” demeye. Başını kapat, üstüne bir şey giy, dışarı çık, hiç tanımadığın birine kimsiniz diye sor:/ sonra danki tanımış gibi otomatiğe bas.

Bu durum böyle süre giderken, alt kattakiler zili yaptırmayınca, ben de zilimi kapatmaya karar verdim. Böylece ne bana eziyet olacaktı, ne de kapıya gelene ayıp. Ben tam bu çözümü bulmuş, “zil kutusundaki pili çıkardım mı tamam bu iş” derken yine çaldı en uygunsuz zamanda kapının zili. Apar topar saçımı sardığım havluyla camın kenarından baktım. Müsait olmadığım için kim o diye seslenemiyordum da.

3. Kattan az biraz görebildiğim kadar bana doğru bakan birini görür gibi oldum. Derken alt katın kapı sesini duydum, “heh kim o diye soracaklar” dedim ve evime geri girdim, girer girmez zilin pilini çıkardım.

Aradan birkaç hafta geçmişti ki, yan binadan komşum Esma yoldan geçtiğimi görünce, selam verip:
“Mürvet sana çok kızmış” dedi.
“Mürvet kim” dedim.
“Geçen mevlide çağırmak için gelmiş, bakmışsın ama açmamışsın ya kapıyı, o kadın işte”

Birden o güne döndüm:
“Nasıl olur? Alt kattakiler kapılarını açtılar ve sesleneceklerdi, ben öyle düşündüm. Hem üstüm hiç müsait değildi. Megafon da bozuk camdan konusmadan kim olduğunu anlayamazdım.”

“Ben bilmem valla, mürvet sana çok kızmış, görse bi kaşık suda boğacak o derece” dedi ve girdi evine Esma.

Yolda yürürken ne yapsam, nasıl alsam gönlünü kadıncağızın derken aklıma Esma’yı aramak geldi.

“Esmacığım, Mürvet’in evine gidersen bana da haber et, ben de gelip durumu izah eder, özrümü dilerim dedim”.

Esma: “sen eceline susadın galiba” deyip, kapattı telefonu.

Özenle paketlediğim hediyemle beraber Esma’yla buluştuk ve Mürvet’in evine gittik. Görünürde Mürvet gayet sakin ve misafirperver idi. Ben hediyemi takdim ederken özrümü de ilettim. İşte o an Mürvet’in gözlerinde bir şimşek çaktı.

“Sen yukardan beni görüp kapıyı açmayınca dakikalarca bekledim aşağıda. Sonunda açmayacağını anladım ve döndüm evine. O sinirle hıncımı evden çıkardım. Evi temizlerken bi yandan da sana saydırdım. Elime geçsen seni de paralardım.

Bana ne kadar kızmış, nasıl içerlemiş ve olayın aslını bilmeden kişisel algılamıştı durumu.

“Çok üzüldüm Mürvet ama inan sana kapıyı açacaklarını sandım, nolur aramızda bir kırgınlık kalmasın” dedim.

Dakikalarca döktüğüm dillerin sonunda biraz olsun yumuşatabildim, bana karşı sertleşmiş Mürvet’i.

Sonra Mürvet beni tanıdıkça çok sevdi.
“Meğer ne iyi insanmışsın. Gelip özür dilemesen, meramını anlatmasan, kendini affetirmek için o kadar ısrarcı olmasan ben seni hep kötü bilecek, öyle de anacaktım” dedi.

İnsan işte!
Melek gibi adamdı dediklerimizin bile öfkeden gözü dönebiliyor. Oysa sinirlenince “sorunu kendi üzerinize çekmek yerine, karşı tarafla alakalı geçerli bir sebepten meydana geldiğini düşünüp, kişiselleştirmeden sıyrılabilsek?

Tabi benim de bu olaydan çıkardığım dersler oldu. Alt katın zili bozuksa, senin de megafonun bozuktu. Onlar neden zili yaptırmıyor diyene kadar sen megafonunu yaptırsaydın, zırt pırt her çalan zil için camdan bakmak zorunda kalmazdın. Neyse kendi elimle yine kendi ayağıma sıktım bu son paragrafla:)

:

:

:

: