SELANİKLİ ANNEANNEM
Bu fotoğraf albümden sehpaya atladı, üzerine öykü yazma sıramda olmadığı için alıp ilgili sayfaya geri yerleştirdim. Fakat o ısrarla tekrar sehpaya düşme girişiminde bulununca doğal olarak elime aldım, inceledim. Artık bu resimle ilgilenmemek ve öyküsünü yazmamak olmazdı. Fotoğraftaki zeki bakışlı güzel kadın benim Selanik göçmeni anneannem. Kıyafetiyle uyumlu saç bağı, o zamanın modası olan dalgalı saç stili, siyah beyaz boncuklardan yapılmış kolye ve bileziği, rugan ayakkabıları ile bende hayranlık uyandıran anneannem. Resim fotoğrafçıda çekilmiş olmalı. Oturduğu beyaz koltuğun önünde yine aynı renk bir sehpa ve üzerinde içinde güller olan bir vazo var. Anneannemin bakışları ortanca kız kardeşimin aynısı. Resmin fotoğrafını çekip gözleri büyütüyorum. Whatsapptan aile grubumuza gönderiyorum. Kuzenlerim de onu ortanca kardeşime benzetiyorlar.
Fotoğrafın yazısını okumak için arkasını çeviriyorum. Bin dokuz yüz yirmi üç tarihli resmin ilginç bir öyküsü var. Bu resimle ilgili öykü bana annem ve teyzelerim tarafından anlatıldığı için boğazıma bir şeyler düğümleniyor. Balkanlarda olan olaylardan dolayı Türkiye’ye göç etmeye karar veren ailenin kız çocukları önden amca ve dayı ile Türkiye’ye gönderiliyor. Hasadı tamamladıktan sonra kızlarının peşinden yola çıkacak olan aileden baba ve erkek kardeşler çeteciler tarafından öldürülünce, yaralı olan anneannemin annesi hastane gemisine bindiriliyor, sınırlar kapatılınca da o gemi Amerika’ya doğru yol almaya başlıyor. Annesinden ayrılmak zorunda kalan sekiz yaşındaki anneannemi dayısı ve on yaşındaki ablasının amcası geçiriyor Türkiye’ye. Ancak dayı ve amca farklı yerlere yerleştirilince kız kardeşlerin birbirleri ile iletişimleri de kesiliyor.
Hep merak etmişimdir, Mağosalı dedemle Selanikli anneannemin nasıl birbirlerini bulduklarını. Kıbrıslı dedemle anneannem Selanikli bir tanıdıklarının aracılığı ile Istanbul’da tanışıyorlar ve bin dokuz yüz yirmi yılında evleniyorlar. Anneannemin adı Mehlika, ancak Selanik’te iken kullandığı isim farklı. Dedem Mehlika ismini, anneannemin Selanik’te iken kullandığı ismi fonetik olarak hatırlattığı için sevmiyor, Dilber diyor kendisine.
Bu fotoğrafın düştüğü sayfada anneannemi ilgilendiren bir resim daha var. Anneannemin annesine ait bu seferki resim. O da dalgalı saçlara sahip. Kucağında bir çocuk, yanında ayakta duran iki erkek çocuğunun arkasında, iriyarı, bıyıklı bir adam var. Anneannemin annesi Amerika’da tekrar evlenmiş. Resim arka yazısı Fransızca. Annesi anneanneme Fransızca olarak yazmış mektubunu.
Niye Fransızca diye sormuştum bu fotoğrafı ilk gördüğümde rahmetli Fatma teyzeme. “Dedem tüccardı. Annemi Fransızca eğitim veren bir okula göndermiş, evde Türkçe, sokakta Yunanca konuşur, yazışmalarını Fransızca yaparlarmış demişti teyzem. Fotoğrafın tarihi bin dokuz yüz yirmi yılına ait olmasına rağmen dedem ve anneannem evlendikten çok sonra, postalandıktan on üç yıl sonra ulaşıyor New Brunswick, (New Jersey) adresli gönderi. Mektupta adres de var. Dedem ne düşünüyor bilmiyorum bu fotoğrafla gelen ve içinde adres olan mektubu yırtıyor. Belki de eşinin annesinin Amerika’da tekrar evlenmiş olmasını kabullenemiyor. Öldürülen babadan sonra, Amerika’da kurulan yeni bir hayat ve resimdeki çocuklar onu incitiyor. Bahsetmiyor eşine gözyaşlarıyla yıkanmış mektuptan, mektupta yazılanlardan. Annesinin onu ne kadar aradığını, bulamadığını, mektubun kaç yılda ulaştığını, onca sıkıntı çektikten sonra evlenmek zorunda kaldığı için hem şanslı hem de ona karşı yüzü eğik olduğunu yazdığını da anlatmıyor.
Anneannemin yedi çocuğu oluyor. En büyük dayım Cumhuriyetle yaşıt. 1923 yılı doğumlu. Annem kardeşlerin en küçüğü. Ben küçük bir çocukken annemin anneannemle birlikte niye hiç fotoğrafı olmadığını merak etmiş ve sormuştum bunu kendisine. Aldığım yanıt yüreğimi acıtmıştı o yaşlarımda. Annemin Mustafa abisi, hastalanıp on dokuz yaşında hayatını kaybedince anneannem bu acıya dayanamayarak daha Mustafa dayımın kırkı dolmadan vefat ediyor. “Anneannem hayata veda ettiğinde henüz kırk yaşında. Annen hastaneye gitti” diyorlar anneme. Annesini kaybettiği saklanıyor kendisinden. Fakat o babasının ağlamasından evdeki hüzünlü havadan ve annesinin bir türlü hastaneden dönemeyişinden gerçeği anlıyor. Annem o zamanlar beş yaşında olduğu için o tarihten sonra kendisine anne sevgisi ve ihtimamını henüz on beş yaşındaki Fatma Teyzem gösteriyor. Fatma teyzem ve on yaşındaki Sıdıka teyzem anneme hem anne hem abla hem de arkadaş oluyorlar. O yüzden anne albümünde en çok iki teyzemin resimleri var ve sonraki öykülerime konu olacak fotoğraflarda yer alıyor kendileri.