Anne albümümden iki siyah beyaz resim bir bakıma tarihi belge niteliğinde. Üç kız kardeşin; annem, Sıdıka teyzem ve Fatma teyzemin henüz dikilen bir anıt heykeli görme heyecanı sonucunda objektife yansıyor bu fotoğraf kareleri. Teyzelerim Kıbrıs’tan gelen halalarını ayağının tozuyla bu yeni dikilmiş anıt heykeli görmeye götürüyorlar. Resimdeki saçı kurdeleli, beyaz elbiseli küçük kız çocuğu benim annem. Yıl bin dokuz yüz elli bir. Annem henüz on iki yaşında, annesini kaybedeli beş yıl olmuş, yüzünde hem bu ayrılıktan doğan hüzün hem de gezmeye gitmekten kaynaklanan bir çocuk sevinci var. Annemin sağında yer alan kişiyi tanımıyorum. Ama daha önceki öykü resimlerde olduğu gibi bu yazı yayınlanınca tanımadığım kişinin kim olduğunu öğrenme şansım doğacak. Anne albümündeki resimler hakkında yazmanın bir başka güzel yanı da bu.
Annemin solundaki genç kız annemin Fatma ablası. Atatürk heykelinin hemen önünde duran ve elinde beyaz çanta tutan siyah elbiseli hanım ise annemin Kıbrıs’tan gelen halası Fatma Mehmet, Mehmet Kahveci Hasan’ın büyük kızı. Eşinin de ismi Mehmet olduğu için soyadı evlenince değişmiyor. Annemin Sıdıka ablası resimde sol başta duruyor ve siyah beyaz fotoğraftan rengini tahmin edemediğim güzel bir elbise giymiş. Sıdıka teyzemin iri beyaz çiçek desenli kıyafetiyle aynı kumaştan bolerosu ve saç bağı var.
Fatma halanın kızı olan Keriman teyzem de bu geziye katılmış olmasına rağmen ilk resimde yok. Hayal gücümü devreye sokarak, bin dokuz yüz elli yılında Müze Köşk olan yapıyı merak ettiği için bakmaya gittiğini düşünüyorum. O arada yakınlarda resim çekmesi için rica edilecek birisi bulunmuş, kurmalı fotoğraf makinasının ayarları yapılmış ve annemler poz vermişler. O yüzden bu resim onsuz çekilmiş. Müze Köşk’te restorasyon sürdüğü için Keriman teyze çok kısa sürede geri dönüyor. Fatma teyzem hem en yakın arkadaşı hem de kuzeni olan Keriman teyzeyle de bir anı fotoğrafı çektirmek istiyor. Bir sonraki karede, yani ikinci resimde Fatma teyzemle bir arada anıt heykelin önünde görülüyorlar. Keriman teyzenin boynunda çok sevdiği beyaz inci kolyesi var. Hepsinin yüzü gülüyor resimlerde. Mutlular, bu mutluluk hem bir araya gelmenin mutluluğu hem de anıt heykeli yakından görmenin mutluluğu.
Heykelin önünde “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” yazıyor. Heykelin arkasında iki asker nöbet bekliyor. Askerlerden birinin miğferi Keriman teyzemin başının arkasından zorlukla seçiliyor.
Resimde pelerinli üniforması ile Atatürk heykeli görülüyor. Beyaz heykelin elinde kılıcı ve başında şapkası var. Heykel bir kaide üzerine oturtulmuş ve bu kaidenin çevresi çimenlendirilmiş.
Heykel, ilk kadın heykeltraşımız Sabiha Ziya Hanım tarafından yapılıyor. Sabiha Ziya evlendikten sonra Sabiha Bengütaş ismini alıyor. Bin dokuz yüz dört İstanbul doğumlu Sabiha Bengütaş bir yıl Mimar Sinan Resim bölümünde okuduktan sonra heykel bölümüne devam ediyor. Buradaki dört öğrenci arasından Prix de Rome’u kazanarak yurt dışı eğitimine gidiyor. Taksim’deki Cumhuriyet Anıtını yapan İtalyan heykeltraş Pietro Canonica’nın öğrencisi oluyor. Bin dokuz yüz otuz sekiz yılında düzenlenmiş olan Atatürk ve İnönü heykelleri yarışmasında birincilik alıyor. Resimde beyaz olarak gördüğümüz heykeli dünyanın en değerli mermerlerinden biri olan Carrera mermerinden yontuyor. Carrera mermeri beyaz renginin üzerindeki gri damarlarıyla dekoratif olarak tercih edilmesinin yanı sıra soğuk havalara ve donmaya karşı direnci ile biliniyor. Roma’da tamamladığı heykeli bin dokuz yüz kırk altı yılında bitirerek Türkiye’ye getirtiyor. Heykel bin dokuz yüz elli bir yılında Anıt Heykel olarak Çankaya Köşkü’nün bahçesine dikiliyor.
Cumhuriyetin en önemli sanatçılarından biri olan Bengütaş’ın en önemli eserleri arasında Atatürk ve İsmet inönü’nün Abdulhak Hamid, Ahmet Haşim, Namık İsmail, Bedia Muhavvit gibi pek çok ünlünün büst ve heykelleri var. Ayrıca Mudanya’daki Mütareke Anıtı olarak isimlendirilen İnönü heykeli de sanatçıya aittir. Sanatçı 2 Ekim 1992 de hayata veda ediyor.