Bazı resimler bir mektup zarfının içinden çıkıp albüme giriyorlar. Bazı resimler sadece bir anı yaşatırken bu tür resimler yazılan mektuplar sayesinde belli bir zaman dilimi hakkında bilgi veriyorlar. Öyküleri, yaşanmışlıkları var doğal olarak.
Çok Sevgili Gülerciğim
Geleli bir hafta olduğu halde sana bir türlü yazamadım hiç yalnız kalamadık. Her gün birisi eve davet ediyor, gece eve dönüyoruz, evde kalsak da ev kalabalık oluyor. Yani bir gürültüdür daha kendimize gelemedik.
Yolculuğumuz iyi geçti fakat uçak çocukları ve ablamı tuttu. Adana gümrüğünde bileziklerimizi aldılar. Kıbrıs gümrüğünden kolay çıktık. Amcam bizi karşıladı. Dedem de Lefkoşa’ya kadar gelmiş bizi Keriman’da bekliyordu. Amcam bizi doğru Keriman’a götürdü. Orada bir iki saat durduk sonra bir taksi ile Mağusa’ya geldik. Fatma halamın evine indik. Fakat çok soğuk, halam soğuğu duymuyormuş. Herhalde iş yaptığı için. Yemek bulaşık hiç mutfaktan çıkmıyor. Şimdi daha da şişmanlamış, her işi sandalyeye oturarak yapıyor.
Ayşenur Yurdanur memnun, çünkü bütün gün çocuklarla sokakta oynuyorlar, elleri yüzleri mosmor oluyor, içeriyi istemiyorlar. Zaten içeriyle dışarının pek farkı yok.
Dedem de çok iyi, yine camiye gidip geliyor, ezanını okuyor, maşallah dinç, kendisi yürüyor. Ayşenur, Yurdanur kucağından inmiyorlar. Ayşenur halasını da, dedesini de çok seviyor. Bizim dede, hala dememize izin vermiyor. Siz söylemeyin, o benim dedem, benim halam diyor. Dedem çarşıdan ne taşıyacağını bilmiyor.
Edip halam biraz rahatsız. Onun da bir kızı iki oğlu var. Hiç bizden çıkmıyorlar, çocukları çok seviyorlar. Bütün gün onlarla oynuyorlar.
Gülerciğim sen nasılsın? Gülizar Recep Ağabeyim nasıl? Haluk nasıl? Allah hepinize iyilik versin. Senin buradan bir istediğin varsa hemen yaz. Galiba Ankara’ya gidecekler varmış, gönderelim.
Babamı görürsen dedemden ve hepimizden selam söyle ona da yazacağız ama dediğim gibi daha fırsat bulamadık, bundan sonra yazarız
Ablam da sana mektup yazamadığı için üzülüyor. Çocuklarla onun halini anlarsın kusuruna bakma. Gülerciğim mektubumu burada bitirirken sana, Recep Ağabeyime, Gülizar’a, Muvaffak’a selam eder senin, Gülizar’ın Haluk’un gözlerinden öperim. Ayrıca hepinize ablam, dedem, halam ve Nene Dedemin hanımı selam edip gözlerinizden öpüyorlar. Ayşenur’a Güler nerede diyorum. Mehlika’ya gitti diyor. Biz Kıbrıs’a geldik demiyor.
S. Mergen.
28-2-1959/Mağusa
Mektupta ismi geçen dede LalaMustafaPaşa Camii Müezzini Mehmet Kahveci Hasan, yani annemin dedesi. Nene dede ise Mehmet Kahveci Hasan’ın ikinci eşi Hatice nine. Annemin dedesi o yıllarda ileri yaşına rağmen hala müezzin olarak çalışmaya devam ediyor. Ezanı minarenin şerefesine çıkarak okuduğu anlatılıyor. Bu mektuptan beş yıl sonra söylenenlere göre yüz altı yaşında, resmi kayıtlara göre yüz yaşında hayatını kaybedecek. Hatta kendi sesinden teybe kaydettiği selası vasiyetine uyularak defin töreni sırasında okunacak. Bu bilgi de mezar taşında yer alıyor.
Annem on yaşında olduğu ve okuluna devam ettiği için bu yolculuğa katılamamış. Üç yıl önce annelerini kaybetmiş olduklarından küçük kardeşlerine anne ihtimamıyla yaklaşan on beş ve yirmi yaşlarındaki ablaları sık sık mektup yazarak küçük kardeşlerinin özlemini gidermeye çalışıyorlar.
Bu mektuptan on gün önce Birleşik Krallık, Türkiye ve Yunanistan Devletleri ile Kıbrıs’taki Rum ve Türk Toplumları arasında Kıbrıs halklarının durumunu belirleyen ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasını öngören Zürih ve Londra antlaşması imzalanıyor. Belki bu gündem de sohbetlerinin arasında yer aldı, bunu tahmin etmek çok da zor olmuyor. O yüzden mektuplu resimlerin öyküleri daha uzun oluyor.