Cumhurbaşkanı Tatar, BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Şefi Colin Stewart'ı kabulü sonrasında yaptığı açıklamada “Kıbrıs meselesinin konuşulma aşamasında AB’ye yer yoktur. Çünkü Güney Kıbrıs AB üyesidir, AB’nin bize eşitlik davranması mümkün değildir” dedi.
Doğruya doğru... AB kendi birliğine üye bir ülke ile aramızdaki soruna nasıl tarafsız yaklaşacak?
Dolayısıyla bu meselede, masada bizim Rum tarafıyla egemen eşitliğimizi dahi kabul etmeyen bir anlayışla oturmamız mümkün değildir.
Durum Kıbrıs Türk tarafı açısından bu kadar net iken, yeni seçilen Rum lider Nikos Hristodulidis, sözüm ona “ciddi olalım” diye çağrıda bulunmuş.
Rum lideri ciddiyetten anladığı nedir? Bundan pek emin olmamakla birlikte, eğer ciddiyetten anladıkları Anastasiadis’in Crans Montana’da sergilediği tavır ise o ciddiyetten pek hayır beklememek lazım.
Hristodulidis, Kıbrıs sorunuyla ilgili Sayın Tatar’ı imaj peşinde koşmakla itham ediyor. Ancak kişi kendi ne düşünüyorsa karşısındakini de öyle bilir.
Oysa imaj peşinde koşsaydı Sayın Tatar da kendisinde önce gelen liderler gibi masada mış gibi yaparak müzakereyi denerdi.
Mış gibi diyoruz çünkü bu yöntemin bir sonuç vermediğini yarım asırlık müzakere tarihimizde kafamızı vura vura öğrendik.
Tüm bu tecrübelerin sonunda edindiğimiz ders, artık bu müzakere masasında oyalanmak yerine kendi kaderimizi belirlemek için çaba sarf etmemiz gerektiği gerçeğidir.
Hem batıda, hem Güney’de, hem de içimizde, Kıbrıs meselesinde Türkiye’deki seçimlerin ardından bir iktidar değişikliği olması halinde politikanın değişebileceğine ilişkin beklentiler var.
Bu boş bir umuttur. Türkiye’de muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu da adaya geldiğinde Türkiye’nin yeni politikasını desteklediğini açıklamadı mı?
Kıbrıs meselesi Türkiye için bir beka meselesidir. Siyaset üstüdür. Milli bir duruştur.
Türkiye’deki siyasal partiler pek çok konuda fikir ayrılığına düşebilir. Birleştikleri tek nokta ise Kıbrıs meselesidir. Türkiye’deki seçimlere bel bağlayanlara bunu da böyle bilmesi gereklidir. Bizden söylemesi…