Günümüz teknolojisinde insanlık aldı başını gidiyor. Her evde bilgisayar, tv, araba, son model mobilyalar, her türlü konfor, havuzlu villalar, mustakil evler.. evler pahalı aksesuarlarla donatılmış. Çifter çifter yatak odaları, kocaman mutfaklar, salonlar. Peki, yapılan bütün bulüksün arasında bilgimize bilgi katacak bir kütüphane var mı? İçerisinde birbirinden güzel iz bırakan kitaplar, bir köşesinde belgesel DVD leri, fim, müzik arşivlerimiz korsan olmayan özel özel arşivlerimiz. Aydın, yüklüce bilgimize bilgi katan, bizleri aydınlatan, uluslararası birbirinden değerli yazarların, yazarlarımızın kitapları, yol gösteren o kadar çok kitap var ki.
Bir evde kurulan kitaplık, insanın kalitesine kalite katar ve farkındalık yaratır. Dünya kültürünü yakından takip etmek ne kadar değerli bir unsurdur. Ülkemize okullar yönünden oldukşa zengin bir konumda düşünüldüğünde, ülkemizle gurur duyuyoruz. Yurtdışından gelen binlerce öğrenciye, kendi kültürümüzle ilgili ne denli bilgi sunuluyor bılmıyorum. Ancak, bildiğim birtek şey vardır; yeni açılacak olan okullarımızda, öğretmenlerımize çok büyük görevler düşer. Verilen derslerin arasında, her evde bir kitaplığın ne kadar önemli olduğu, kendi kütürümüzle ilgili dersler verilirse en kısa zamanda bu arzunun yerine getirileceğine inanıorum.
Yeni Milli Eğitim Bakanımız Sayın Kemal DÜRÜST ’e çok büyük görevler düşüyor. Sayın bakanımız, bir müzik adamı, sanat ruhlu insandır. Son derece hassas ve duyarlıdır. Sanatçı insan, yaşadığı benliği ile normal insanlardan iki kat daha hassas duyulara sahiptir.
Kitap okumak, müzik dinlemek bir kültür işidir. Nüfusumuzun %90 ‘ı üniversite mezunu insanlardan oluşur. Önemli olan insan için, kitap okuma alışkanlığını ilerletmesi, sonsuzlaştırması, uçakta, otobüste, deniz kenarında güneşlenirken, uyumadan önce, kahvaltıdan sonra kısacası hayatın her köşesinde kendine bir kitap okuma zamanı ayırabilmesidir. Bir bakıyorsunuz turistlere her zaman ellerinde birer kitap. Dostları ile oturup kitaplar hakkında girdikleri güzel sohbetleri, tartışmaları fikir alışverişlerine kulak kabartıyorsunuz ister istemez. Bizler neden böyle olmayalım. Bunu yapanlar yok mu aramızda? Elbette var ancak bu alışkanlığı 7 ‘den 77 ‘ye yaymalıyız. Bir gün televizyonda bir iniversitenin öğrenciler arasındaki yarışmasını izledim. Biliyor musunuz, içim sızladı. Kültürel sorular, köşe yazarları, gazete, sanatçı kitap falan filan... EMİN ÇÖLAŞAN, ORHAN PAMUK, DOĞAN CÜCELOĞLU gibi büyük usta kalemler, büyük isimler. Peki bizim köşe yazarlarımız, sanatçılarımız, usta kalemlerimiz, düşünürlerimiz yok mu? Hani bir ülkeyiz. Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Bakanlarımız, Milletvekillerimiz var. Milletvekillerimizi neden seçiyoruz? Bize hizmet etsinler diye değil mi? Hani biz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyiz , peki bizim kendi köşeyazarlarımız , usta kalemlerimiz, sanatçılarımız yok mu? Bir an önce sayın bakanım KEMAL DÜRÜST üzene düşen grevleri eksiksiz yapmalı ve zengin üniversitelerimiz kendi kültürümüzü, değerli isimleri, yazarları, sanatçılarımızı derslerinde yer vermelidir. Bütün yarışmalarda Kıbrıs kendi kültürünü yaratmalı ve hayatımızı sürdürdüğümüz topraklarda değerlerimize sahip çıkmalıyız. Seminerler, imza günleri, konserler, kurslar, sohbetler gibi etkinliklerle halkla, öğrenciyle insanla Kıbrıs ‘ın değerleri iç içe tanışmalıdır. Sevgi ile yola çıkarsak, verdiğimiz değerler görülecek ve güzel gelişmeler sağlanacaktır.
İnsanlar ne kadar çok okurlarsa, hayatta karşılaştıkları durumlara o kadar sakin ve kararlı yaklaşırlar.
En son okuduğum bir kitaptan gerçek bir öyküyü, bir başarı öyküsünü sizlerle paylaşmak istiyorum..
“Yitik bir masumiyet, Kamboçyalı bir kahramanın gerçek yaşam öyküsü” yazar; Somaly MAM
‘Kamboçya’ da bakire bir kızla seks yapmanın, bir erkeği hastalıklardan koruyacağına inanılır. Bekaretleri garanti olsun diye beş altı yaşlarında kız çocukları genelevlerde satışa çıkartılır. Kamboçya’ da ailelerin kızlarını borçlarına karşılık genelevlere satmaları son derece sıradan bir durumdur. Kızlar ailelerin borcunu ödeyene kadar çalışmak zorundadır. Karşı koymaya ya da kaçmaya çalışmanın sonu en iyi ihtimalle(!) Ölümdür! Zaten hep kaçığ sığınacak bir yerleride yoktur. Ya başka bir genel eve satılırlar ya da genel evlere iş birliği halindeki polisler tarafından geri iade edilir.’
Somaly MAM bu kızlardan birtanesi. Çağımızda böyle birşey nasıl olabilir? İkibinli yıllarda nasıl böyle birşey olabilir. Bugün, ürkütücü tablonun değişmesi için canla başka savaşan Somaly MAM de işte bu kurbanlardan biri aslında. Bekareti sözde büyükbabası tarafından borcuna karşılık çinli bir tüccara peşkeş çekildiğinde henüz on iki yaında idi. Büyük acılardan geçerek bugün dünyaya meydan okuyor. Başka çocuklar bu hale düşmesinler diye savaşlar veriyor. Ve de başarıyor. Kendi kendini yetiştiren, ilkokula çok az gidebilen, daha sonra bu dayanılmaz kaosun içinden kendini kurtaran, dil öğrenen, birçok ülkelerden yardım isteyen bu zavallı kız çocuklarına yardım evleri yaptıran, himayelerine alan başka kız çocukları yanmasın diye çırpınan büyük bir kahraman Somaly MAM.
Kız çocuğu olmak, Kadın olmak çok zor!
Ben bu kitabı okuyucularımın okuyacağına yürekten inanıyorum. Kitaplar her zaman ufkumuzu açar. Bizleri aydınlık günlere taşır.
Sizi seviyorum...