Geçtiğimiz hafta içinde Garantör İngiltere “Kıbrısta çözümü kolaylaştırmaya katkısı olacaksa” Kıbrıs’ta Garantörlük haklarından vazgeçebileceğini açıklamıştır. Bu sıradan bir açıklama değildi ve 1960 Kuruluş, Garanti ve İttifak Antlaşmalarının yapıldığı 1960 yılından bu yana ilk kez yapılan ve TC-KKTC açısından önemle kaydedilmesi gereken bir açıklamadır. Bu açıklama Rum-Yunan kanadının, AB içinde bir Kıbrısın, Türkiye
Yunanistan ve İngiltere olmak üzere, üçlü bir Garanti sistemine gerek kalmadığı görüşü ile örtüşen fevkalade kaygı verici ve tarafımızdan dikkatle izlenmesi gereken yeni bir yaklaşımıdır.
Her şeyden önce ne KKTC ne de Anavatan Türkiye’nin, Avrupa Birliği tam üyelik perspektifi açık ve belirgin bir süreç içinde girmiş değildir. TC ve KKTC’nin AB tam üyeliği kesin takvim ve güvencelere bağlanmadan Anavatan Türkiye’nin ve Türk Ordusunun Kıbrıs’taki yasal ve hukuki varlığının temellerini ortadan kaldırmaya yönelik bu önerinin iyi niyetle bağdaşan hiç bir yanı olmadığı açıktır. Bu hususun, Kıbrıs’ta nihai bir çözümün entegre bir unsuru olarak benimsenmesini önermek ise KKTC’nin ve Kıbrıs Türk Halkının güven içinde var olmasının en temel ve en vazgeçilmez unsurlarını ortadan kaldırmak demektir ! Anavatan Türkiye’nin, 40 mil gibi dar bir deniz ve hava koridoru içinde, stratejik güvenliğinin temel savunma alanlarını terk etmesi demektir! Doğu Akdenizde Münhasır Ekonomik Bölge ve Kıta Sahanlığı haklarından vazgeçmesi demektir ! Kıbrıs ve Doğu Akdenizde Türkiye ve KKTC’nin yer almadığı bir Helen-AB Egemenliğini sözde bir çözüm uğruna gerçekleştirmek demektir!
Bu nedenle KKTC Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanının yarın başlayacak Londra ziyaretleri daha da önem kazanmıştır. KKTC, garantör İngiltere ve Rum-Yunan Kanadının bu yaklaşımına karşı çok açık ve net bir tavır koymalıdır. Garantör İngiltere, 1960 Antlaşmalarının ve uluslarası hukukun temel bir ihlali içinde Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin, tüm Kıbısın egemenliği ve uluslararası temsil hakları ile birlikte AB’ne tam üye olarak kabülüne onay vermiştir. Bu onay Birleşmiş Milletlerin Annan Planı ile Kıbrıs’ta iki eşit halka, iki eşit demokrasiye ve iki eşit kurucu Devlet esaslarını içeren iki kesimli bir Çözüm Planının, Rum Halkı tarafından reddedilmesine rağmen gerçekleşmiştir. Kıbrıs Türk Halkının tüm Kıbrısın geleceğinde, en az Kıbrıs Rum Halkı kadar eşit haklara sahip olduğu gerçeği, uluslarası hukukun temel bir gereği olarak da tamamen gözardı edilmiştir.
Bu onayla birlikte Kıbrıs Rum Halkı, Anavatanları Yunanistanla AB içinde ENOSİS hedefini Mayıs 2004 yılında, zaten gerçekleştirmiştir ! Kıbrıs Türk Haklarının enkazı üzerinde yükselen bu tarihi ve sonsuza dek sürecek birliktelik ortada iken, kendi Anavatanımız Türkiyenin Kıbrıs Türk Halkı ve KKTC üzerindeki varlığını ve yaşamsal güvencelerini ortadan kaldırmayı amaçlayan önerilerle karşılaşması fevkalade üzücü ve düşündürücüdür. Sözkonusu önerilerin tezekkürü bile, tarafımızdan, derhal ve kesin bir dille reddetmelidir. Önerilen, çözümün müzakere edilmesi değil, teslimiyetin ta kendisidir ! KKTC Cumhurbaşkanı Londra ziyaretinde, açık ve net konuşmalı ve bu öneri “Garantör Devletleri ilgilendirir” şeklinde muğlak ve çekimser yorumlara yol açabilecek ifadelerden uzak durmalıdır. KKTCnin kaygan bir zemine sürüklenmesine asla izin vermemelidir ! Türk Ordusunun Adadan çekilişi ile birlikte Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin İngiltere ve Yunanistanla özel, yeni ve AB ortak savunma dokrini çerçevesinde, Türkiye’ye karşı güçlendirilmiş savunma antlaşmaları akdetmesi her zaman mümkündür. GKRY, Fransa ile bu tür hukuksuz bir savunma antlaşmasını gerçekleştirebileceğini, yakın geçmişteki icraatı ile zaten sergilemiştir.
Annan Planını dünya ve tarih önünde reddeden Rum-Yunan Kanadına karşı yaptırım ve baskıları gündemden düşüren, KKTC’ye verilen söz ve yükümlülükleri unutturan ve Annan Planında verdiğimiz bunca taviz yetmezmiş gibi 1960 Antlaşmaları ile tarihe kazılan haklarımızın bile tartışmaya açılmasına yol açan Talat-Papatopulos ve Talat –Hristofyas görüşmelerinin bu noktaya varacağını pek çok görüşlerimde dile getirmeye çalıştım.Türk Kanadının sürekli kan kaybetmesi üzerine kurgulanmış bugünkü görüşme sürecinin tüm haklarımızın ikinci bir referandum manevrası ile tarih içinde ilelebet kaybedileceği bir noktaya gelmesini beklemek, Kıbrıs Türk Halkına yapılacak en büyük ve son haksızlık olacaktır. KKTC olarak varlığımızın sonunu getirecek, egemenlik haklarımızı ilelebet ortadan kaldıracak, siyasal kimliğimizi tarihe gömecek ve Anavatan Türkiye’nin tüm destek ve güvencelerini bizlerden ilelebet uzaklaştıracak yeni bir referanduma doğru sürüklenmeyi hiç hak etmedik ve buna asla mecbur değiliz!