18 Nisan da yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimi adına akıllarda olan sorular yavaş yavaş cevaplarını buluyor. Önce şöyle bir geçmişe dönelim. Türkiye de AKP hükümetinin kurulduğu ilk günden, Kıbrıs’ın kuzeyinde, yönetim anlayışından pek de tatmin olmadığı aşikârdır. AKP hükümeti, KKTC yönetimi ile özellikle Kıbrıs konusundaki politikalar yönünden, hep farklı noktalarda olmuştur. İç konularda ise ekonomik sıkıntıları, kamu yönetimindeki aksaklıkları gidermek için AKP tarafından bir takım önlemler paketi hazırlanmış ve hükümet edenlerden uygulaması istenmiştir.
Önce, Şubat 2005 de yapılan erken genel seçimde CTP’nin büyük başarısı yaşandı. CTP
%45 oy oranı ile meclise 24 milletvekili gönderdi. Demokrat Parti’yle bir koalisyon kuruldu. Nisan 2005 de ise devlet yönetiminin en tepesindeki makam, yani Cumhurbaşkanı değişti. Kurucu Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş’ın katılmadığı bu seçimde, Sayın Talat ilk turda %56’lık oy oranıyla Cumhurbaşkanı oldu. Yukarda da söylediğim gibi, özellikle Kıbrıs konusundaki yaklaşımlar nedeniyle, AKP ile sağ kesim diyebileceğimiz, ağırlıklı olarak UBP, DP ve diğer kesimlerle arasında bir anlaşmazlık vardır. Bu bir gerçektir. Yıllarca hükümette olmuş, devletin en üst kademelerindeki erki, elinde tutmuş, siyasi partiler bir anda yönetimden uzaklaştırılmış oldu. Kıbrıs konusunda beklenen gelişmelerin yaşanmaması, Avrupalıların verdikleri sözleri tutmaması ve içsel ekonomik sıkıntılar, CTP’yi iktidardan indirdi. Tarih 19 Nisan 2009’u gösterirken UBP %44’lük oy oranı ile CTP’ye ve bir anlamda da AKP ‘ye karşı tekrar dirildi. ÖRP’nin kurulması ile hükümet ortaklığından gönderilen DP uzun süre meclisi boykot etti ve AKP’yi KKTC’deki hükümet, oluşumuna müdahale etmekle suçladı. Bu yaşananları değerlendirdiğimizde şöyle bir sonuca varabilir miyiz? AKP, KKTC’de UBP ve Denktaşların yer almadığı bir yönetimi tercih ediyor.
Son günlerin en önemli konusu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde siyasi partilerin destek verecekleri adayları açıklamalarıdır şüphesiz. Bana göre DP’nin Sayın Eroğlu’nu desteklemesi kadar, ÖRP’nin de Sayın Talat’ı desteklemesi sürprizdir. Sayın Tahsin Ertuğruloğlu’nun adaylığını desteklemesi beklenen bu iki parti, farklı cephelerde saf tutarak, beklenmedik hamleler yaptılar. ÖRP’nin kararını bekletmesi sanırım DP’nin tavrına bağlı idi. Nitekim DP’nin Sayın Eroğlu’nu desteklemesinin ardından, ÖRP de Sayın Talat’a destek verdi. Bu arada TDP de bilinen tavrını netleştirirdi. TDP, Sayın Talat’a destek verdi ve bu desteği anlaşma imzalayarak anlamlaştırdı. Peki, UBP, DP yakınlaşmasının iddia edildiği gibi AKP’ye karşı bir ittifak mı? Ya da AKP gerçekten bu iki partiyi KKTC yönetiminde tercih etmiyor mu? UBP, yürütmeden sonra Cumhurbaşkanlığını da alarak, bir anlamda rövanşı mı alacak? Sayın Ertuğruloğlu’nu desteklemesi beklenen ÖRP’nin, DP’nin desteğini alan Sayın
Eroğlu’nun avantaj elde etmesinden sonra, Sayın Talat’ı destekleyerek yeniden bir denge kurulması mı düşünüldü. Evet, bunlar siyasi gündemimizde konuşulan doğruluğu ve yanlışlığı tartışılan konular. Bizler yani Kıbrıslı Türkler bu düşüncelerin neresindeyiz? Önemli olan bizim geleceğimiz, tercihlerimiz, irademiz mi? Yoksa bu kısır siyasi döngü mü? İşte bu noktada toplumsal çıkar ve toplumsal karar ortaya çıkacak. Bu düşüncelerimi hiçbir siyasi merkeze, taraf olmadan söylüyorum. Bu seçim kimsenin intikam seçimi değil, kimse bu durumdan faydalanma durumunda da değil, bu seçim Kıbrıs Türk toplumunun seçimidir. Herkes üzerine düşeni yapmalı ve kararı topluma bırakmalıdır.