Yarının büyükleri...

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı tüm dünyada ve bizde coşku ile kutlanıyor. Bu vesileyle ben de hepinizin bayramını içtenlikle kutluyorum.Böyle günlerde çok duygulanırım, heyecanlanırım, gözlerim dolar, konuşurken sesim titrer...

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı tüm dünyada ve bizde coşku ile kutlanıyor. Bu vesileyle ben de hepinizin bayramını içtenlikle kutluyorum.Böyle günlerde çok duygulanırım, heyecanlanırım, gözlerim dolar, konuşurken sesim titrer...

Ne zaman 23 Nisan olsa çocukluğum gelir aklıma. Aylar öncesinden heyecanı yüreğimizde başlar, bir başka sevinir ve mutlu olurduk o gün. Günler öncesinden sınıflarımız süslenir, şiirler ezberlemeye başlardık. Aynı şiiri ezberleyenler arasından en güzel okuyan seçilirdi. Her yıl değilse bile sık sık şiir okuma görevi bana verilirdi.Atatürk konulu pekçok şiiri bu nedenle olmalı ezbere bilirim. Şiirimi okurken Atatürk’ün resmine bakarak okurdum ve o sanki bana bakışlarıyla güç verirdi.

O günlerde, öğretmenimizin yüzünden gülümseyiş eksik olmazdı. Gözlerinin içi parlardı, Atatürk’ü bir daha anlatırken bize... Gazetelerden ya da dergilerden kesilen TBMM fotoğrafları, Atatürk’ün kocaman resimleri süslerdi duvarları... Renkli grapon kağıtlarından süsler, fenerler yapardık kendi ellerimizle. Sınıfın pencerelerine ve duvarlarına asardık.

Genellikle kırmızı beyaz ağırlıklı bayram giysileri seçilirdi, bayrağımızın rengine uyan... Ya da rengarenk çiçekli elbiselerimiz olurdu... Kelebekler gibi dolanırdık ortalıkta: Pembeler, sarılar, yeşillerle... En önemlisi de ellerimizde kağıttan bayraklar taşırdık ya da renkli balonlar... Kortej sırasında anneler, babalar elbisemizin rengine bakarak bizi görmeye, tanımaya çalışırdı. O gün, bizim en güzel ve en özel bayramımız olurdu...

Dün Lefkoşa’da hizmet veren Öğreti Anaokulu’nun gösterisi vardı. Bir ay kadar önce beni aramıştı, yöneticisi Zeliha Hanım. Etkinliklerinde konuşma yapar mıyım diye... Nasıl hayır, derim böyle içten bir çağrıya. Hele hele miniklerin çağrısına...

Merit Otel’in dokuzuncu katında kocaman bir salonda kutlama yapıldı. Miniklerin heyecanı, doğrusu görülmeye değerdi. Anne-babalar da en az onlar kadar heyecanlıydı. Kıyafetlerin giydirilmesi, annesinden bir türlü ayrılmak istemeyenler, ağlayanlar, birbiriyle didişenler... Çocukluk böyle bir şey... Kimileri sahneye çıktığında, mikrofon karşısında büyük bir hevesle şiirlerini okudu; kimisi de danslarda neşeyle şarkı söyleyerek hareketlerini tamamladı.

Yaptığım konuşmada anne- babalara seslendim en çok... O neşeli gürültüde beni sadece onlar anlardı. Bir de anneanneler, babaanneler ve dedeler vardı. Hep denir ya torun çocuktan daha fazla sevilir diye... Miniklerin gösterisinde gözleri yaşaranlar onlardı, dudakları titreyenler de...

Suna Tanaltay’ın belleklere yer etmiş sözü “ Çocuklarınızın karınlarından önce ruhlarını doyurunuz...” la başladım konuşmaya. Büyüklerin sözlerinin değil, davranışlarının çocuklarına örnek olacağını dile getirdim. Bugünün küçüklerinin yarının büyükleri olacağını vurguladım. Onları şımartmayın, her istediklerini yapmayın. Kurallar ve sınırlar koyun. Sınırsız özgürlük hiçbir zaman yoktur, dedim.

Minicik ellerinden tutup sahneye çıkarmak, küt küt atan yüreklerinde yanlarında bulunmak, gözlerinden akan yaşları silip, onları gülümsetmek beni çooook mutlu etti. Bir de iki miniğin bana plaket verişlerini görseydiniz!... Hayatımın en güzel ve en özel plaketiydi bu... Teşekkürler Öğreti Anaokulu, teşekkürler Zeliha Hanım... İşiniz gerçekten zor ama belli ki siz bilginizi ve yüreğinizi ortaya koyuyorsunuz... Kutlarım sizi. Nice 23 NİSANlara efendim....
Bu haber 2838 defa okunmuştur

:

:

:

: