Kritik sonbahar

20 Temmuz 1974 tarihi, Kıbrıs adasının kaderini değiştiren en önemli tarihtir. Bu tarihin üzerinden 36 yıl geçti. Kıbrıslı Türkler, 20 Temmuz tarihini milli bayram olarak kutlarken, Kıbrıslı Rumlar bu tarihte, Türkiye’nin adayı işgal ettiği iddiası ile yas günü olarak anıyor ve kınıyor.

20 Temmuz 1974 tarihi, Kıbrıs adasının kaderini değiştiren en önemli tarihtir. Bu tarihin üzerinden 36 yıl geçti. Kıbrıslı Türkler, 20 Temmuz tarihini milli bayram olarak kutlarken, Kıbrıslı Rumlar bu tarihte, Türkiye’nin adayı işgal ettiği iddiası ile yas günü olarak anıyor ve kınıyor. Türkiye’nin müdahalesinin meşruluğu tartışılmaz. Garantör ülkelerden biri olan Türkiye tek başına adaya müdahale etmiş ve bugün hem Kıbrıslı Türkler hem de Kıbrıslı Rumların bu günlere gelmesini sağlamıştır. Kıbrıs’ın kuzeyindeki yaşam şartları 20 Temmuz 1974 sonrasında daha iyi olamaz mıydı? Mutlaka olurdu, olmalıydı. Ama olmadı. Bunun sebeplerini bu gün için tartışmaya gerek yok.

Türkiye, 36 yıl önce gerçekleştirdiği askeri harekatla elde ettiği başarıyı maalesef olması gereken noktaya getirememiştir. Askeri alanda elde edilen başarı, Kıbrıs’ın kuzeyinde ekonomik, kültürel, üretim, turizm gibi dinamik alanlarda kendini gösterememiş ağır bürokrasisi ve kamusal büyümeye dayalı bir sistemin kontrolsüz ve popülist anlayışlarla büyüyerek kontrolden çıkmasını sağlamıştır. 20 Temmuz askeri harekatı, Kıbrıslı Türklere özgürlüğü ve esaretten kurtuluşu sağlarken, Kıbrıslı Rumlara da tek taraflı olarak Kıbrıs Cumhuriyetini devam ettirmeyi ve nimetlerinden faydalanmayı sağladı. Türkiye’nin kuzey Kıbrıs’a yaptığı maddi yardımlar, son günlerin en çok sorgulanan konusu. Bu yardımlar gerekli yerlerde tam ve etkin olarak bugüne kadar kullanılmamıştır. Bu bir gerçek, bu noktada Türkiye Cumhuriyeti yardım heyetinden başlanılarak bu harcamaların sorgulanması mutlaka yapılmalıdır. Bu yardımlar gerekli alanlara kanalize edilse idi, bu gün Kıbrıs’ta yaşayan Rum halkı ile Türk halkı arasında ekonomik karşılaştırma yapılmaz ve iki ekonomi arasında bir eşitlik söz konusu olurdu.

Kıbrıs sorunu neredeyse yarım yüzyıldır tartışılıyor. Müzakereler, referandumlar yapılıyor. İki halk bu güne kadar ortak bir metinde anlaşamadı. Hatta kendi iradeleri ile ortaya ortak bir metin bile çıkaramadılar. Daha çok BM ağırlıklı metinler, planlar üzerinde kaderlerini değiştirmeyi denediler. Her zaman için zamanın darlığından söz edildi. Fakat yıllar geçmesine rağmen bir sonuç alınamadı. İçinde bulunduğumuz zamanda, devam eden bir müzakere süreci vardır. Bu sürecin sonunda ortaya olumlu bir gelişme çıkar mı bilinmez ama müzakereleri sürdüren ve belirli zaman aralıklarıyla bir araya gelen iki toplum liderinin birbirlerinden ayrı ortamlarda farklı şeyler söylemesi düşündürücü. Cumhurbaşkanımız Sayın Eroğlu “Bu sonbaharda çözüm olursa olur olmazsa olmaz” derken, Rum lider Hristofyas çözümün adresi olarak Türkiye’yi işaret ederek, çözüm yolunu Türkiye’nin açacağını iddia ediyor. Görünen o ki iki lider başladıkları yerde, müzakere süreci devam etmesine rağmen ayni söylemler dile getiriliyor. Kıbrıs’ta bunlar yaşanırken, konunun bir diğer ilgili tarafı, Birleşmiş Milletler tarafından da bir açıklama yapıldı. BM Genel sekreteri, Sayın Moon Kıbrıs görüşmeleri ile ilgili kasım ayında açıklayacağı raporunda ilerleme olmaması halinde çözüm prosedürünün yükseltilmesi ve güçlendirilmesi önerisinde bulunacağını açıkladı. Yani Sayın Genel sekreter devreye girecek ya da Uluslararası konferans olasılığını gündeme getirecek. Bu gelişmeleri önümüzdeki sonbaharda yaşayacağız. Olması gerekense iki toplumun ortak bir tez geliştirip ortak kazançlar sağlaması.
Bu haber 509 defa okunmuştur

:

:

:

: