2023’e doğru dış politika perspektifi

Referandumdan sonra Türkiye’nin nereye gideceği polemik konusu oldu. Kimisi bu gidişatı kötü bir imaj olarak ortaya koyarken, kimisi ise gidişatın iyi bir yükşeliş kaydettiğini söylemektedir.

Referandumdan sonra Türkiye’nin nereye gideceği polemik konusu oldu. Kimisi bu
gidişatı kötü bir imaj olarak ortaya koyarken, kimisi ise gidişatın iyi bir
yükşeliş kaydettiğini söylemektedir. Bu konu ile alakalı olarak, Sayın
T.C Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye’nin 2023’de nerede
olacağı ile ilgili görüşlerini bu yazımızda yorumlamaya çalışacağız. Sayın
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dünya Liderler Sempozyumu dolayısıyla Çırağan
Sarayı'nda ki yaptığı konuşmada, Türkiye'nin bulunduğu hassas coğrafi bölgenin
önemine işaret ederek, çevresindeki istikrarsızlıkların Türkiye'yi
etkilediğini, Türkiye'nin bunu pasif olarak izleyemeyeceğini, krizlere karşı
öncü rol oynamak zorunda olduğunundan geçtiğimiz haftalarda bahsetmişti.
Bölgesel düzeyde çok aktif olacaklarını, 2023'te yeni aktif bir dış politika
tanımlamaya çalıştıklarını söyleyen Davutoğlu, bunun için belirledikleri 6
ilkeyi Türk-Amerikan ilişkileri çerçevesinde ele almak istediğini anlattı. Bu
ilkelere bakmak gerekirse;

1) Yeni bir politika, güvenlik ve
özgürlüğün dengesinin korunması anlayışına dayanan yeni bir politik anlayış.

2) İstikrarlı bir demokrasi için 'güvenli uluslararası çevre' ve 'komşularla
sıfır problem’

3) Komşularınızla iyi ilişkiler
için bölgedeki riskleri kontrolünüzde tutmalı

4) Küresel sorunlarda tüm global
aktörlerle uyumlu ilişkiler bulunulmalı

5) Türkiye'nin uluslararası alanda daha
aktif olmalı

6) Türkiye'nin yeni bir imaja sahip
olması gerekliliğidir.’’diye özetleyebiliriz.

Evvela birinci ilkeyi yorumlarsak; Türkiye,
Orta doğu ve Kafkasya gibi kaynayan kazanlara yakın bir coğrafyanın içinde
bulunmaktadır.Bu coğrafyada askeri olduğu kadar güvenliğin ve demokrasinin
beşiği olması gerekliliğinden bahsetmektedir. Özgürlük terimini bölgede en çok
destekçisi olacak yönetim şeklide demokrasi olacağından bölgeye istikrarın
Türkiye üzerinden aktarabileceğinden bahsetmeye çalışmaktadır.


İkinci ilkeyi yorumlarsak; Her
ülkenin sınırlarına bitişiğinde komşulara haiz olduğunu ve bu komşularla yeri
geldiğinde bir kardeş gibi küsülüp, barışıldığını söylemektedir. Bu küslüklerin
giderilmesinin bölge ekonomisi ve politikası bakımından önemine deyinmek
istemektedir. Sayın Davutoğlu’nun sıfır
problem paradigmasının paralelinde yapılan Ermenistan ile protokoller, İran
ile iyi ilişkiler, Yunanistan’a Türkiye kabinesinin çıkarma yapması ve gerekli
ilerlemelerin kaydedilmesi, yıllardır kanlı bıçaklı olduğumuz Suriye ile
ilişkilerin çok geliştirilmesi, Irak ile ilişkilerin Saddam döneminin aksine
daha da ileri noktaya taşınması, bölge coğrafyasında haiz olan diğer ülkelerle
vizelerin kaldırılmasını bu politikanın ışığında olduğunu söyleyebiliriz.


Üçüncü ilkeyi
yorumlarsak; Son yaşanan İran’ın uluslararası sorunlarından Türkiye’nin
arabuluculuk rolüne girişimlerini buna örnek olarak gösterebiliriz. Yapılan
Tahran anlaşması ise müttefikleri bilgisi dahilinde olsada ABD çıkarlarını
zedelemesinden dolayı o dönemde ilişkilerde kırılma noktaları yaşanmış olsada
kısa dönemli olmuştur.Bölgede daha önceden çıkan (1990 körfez harbi) Irak
savaşının faturasını en çok ödeyen ülke Türkiye olmuştur.Bundan dolayıdır ki, sütten
ağzımız yandığından bugün risk
bölgelerini kontrol etme arzumuz daha da çok olmalı, savaşı tetiklemekten çok
yatıştırıcı politikalar izlenmesi gerekliliği ortaya konulmak istenmektedir.


Dördüncü ilkeyi yorumlarsak; Küresel
sorumlarda uyumlu olunma zorunluluğu olan bir dönemden geçildiğinin altını
çizmektedir(A.Davutoğlu) Türkiye, bugün kıta ve kıta ötesinde iyi ilişkilere
sahip bir ülke pozisyonundadır. Soğuk savaşın kalıntılarını üzerinden
atmaktadır. Rusya, Çin, ABD (Hegemon Power) gibi büyük güçlerle (Great Powers)
iyi bir ilişki düzeyine gelmiş durumdadır. Sayın Dışişleri bakanına göre
bugünün olmazsa olmazı ikili ilişkileri sürdürüp gerekli diplomatik manevraları
yerine getirmek olduğunun altını çizmektedir.


Beşinci ilkeyi
yorumlarsak; Bakanın ortaya koyduğu ilke yolunda bazı adımlar atıldı. Bugün en
önemli organizasyonlardan birisi olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
başkanlığını Türkiye yaptı. İslam Konferansı Genel Sekreterliğinde yine bir
Türk var. Avrupa Konseyininin Başkanlığını yine bir Türk yapmaktadır. AKPM
Başkanlık Mevlüt Çavuşoğlu’nun denetiminde sürdürülmektedir. Bu da ortaya şunu
koymaktadır; Uluslararası arenada Türkiye’nin aktifliğinin arttığını daha da
faal olmaya gittiğini göstermektedir. Uluslararası sorunların çözümünde etkili
olan bu tür organizasyonlarda Türkiye’nin yer alması ve başkanlıkları
Türkiye’nin daha aktif bir dış politika izlemesinin ürünüdür.


Altıncı ilkeyi yorumlarsak; Bana
göre en önemli ilke budur.Çünkü ülkeler hafızalarda kalan kodlarla ya da
anılarla hatırlanır.Türkiye darbelere beşiklik etmiş bir ülkedir. Başbakanını,
Dışişleri bakanını asan bir ülke imajına sahip bir ülkeydi. 12 Eylül 2010
sonrasında bu imajda yenilenmenin ya da iyileşmenin olduğunu geçen yazılarımı
takip edenler iyi bilirler. Avrupa Birliği Genel Sekreteri ve Genişlemeden
sorumlu kişilerin yaptığı açıklamalar bu yönde gelmişti. Batı,Türkiye algısını
yenilemeye başlamıştır. 12 Eylül 2010 Türkiyenin 2023 yolunda attığı önemli bir
adımdır. Hatta önemli bir dönemeçtir. Bu atılan adımla Türkiye’nin anti-demokratik
uygulamalarının önüne geçecek gerekli uygulamaların başladığı gün sayabiliriz.
Darbe ülkesi ve insan haklarının(Human Rights) hiçe sayıldığı bir ülke
pozisyonundan çıkan bir Türkiye 2023’e doğru adımları daha güçlü atacağı
şüphesiz doğrudur. Yukarıda yorumlamaya çalıştığımız maddelerde 2023’e doğru
atılacak adımlardır. Almanya Cumhurbaşkanı'nın Türkiye'ye süpriz ziyaretinide,
Türkiye'nin doğru attığı adımlarının sonucu olarak yorumlayabiliriz.
Bu haber 1306 defa okunmuştur

:

:

:

: