Bu sorunun cevabını vermek sanıldığı kadar basit değildir. En iyi siyasal rejimin hangisi olduğu konusu gerek siyaset bilimcileri arasında, gerekse uygulamada üzerinde uzlaşılmış bir konu değildir. Bazı yazarlar başkanlık veya yarı-başkanlık sisteminin yahut parlamenter rejim içinde kalınarak cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yönteminin uygulanmasını önermektedirler. Bazı yazarlar ise parlamenter rejimden ayrılmamak gerektiği konusunda ısrar etmektedirler. Ayrıca bazı yazarlar da parlamenter sistem içinde kalınmasını, ancak parlamenter sistemi etkinleştirici öneriler (iki-turlu dar bölge çoğunluk sistemi veya aday belirlemede parti merkez yönetiminin mutlak yetkisini azaltan, katılımı artıran düzenlemeler, kuvvetler ayrılığı ile fren ve denge mekanizmalarının varlığı, şeffaflık ve hesap verilebilirlik gibi…) üzerinde durmaktadırlar. Siyasal rejimler-arası karşılaştırmalar yapmak için öncelikle siyasal sistemlerin temel özelliklerini bilmek gereklidir. Daha sonra siyasal rejimler arasında hangi açılardan karşılaştırma yapılacağına dair kriterlerin tespit edilmesi gereklidir. Önemle belirtelim ki, siyasal rejimlerden herhangi birisinin bir diğerine göre mutlak üstünlüğünden söz etmek mümkün değildir. Uygulamaya bakıldığında her siyasal rejimin oldukça iyi işlediği bir ülke örneği bulmak mümkündür. Bu bakımdan, bir siyasal rejimin diğerinden daha iyi olduğunu ifade etmek mümkün değildir. ‘Siyasal rejimlerden birinin diğerine mutlak üstünlüğünden söz etmek mümkün müdür?’ Devletin etkin bir hale getirilmesi için siyasal sistem pekala önem taşımakla birlikte demokratik hükümet sistemleri arasında mutlak üstünlüğü olan bir rejim söz konusu değildir. Bu nedenle hükümet sistemleri arasında bir tercih yapmak sanıldığı kadar kolay değildir. Siyaset bilimcileri arasında ideal rejim tasarımı konusunda bir görüş birliğinden söz etmek olanağı da bulunmamaktadır. Bu açıklamaların ardından sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; devletin etkinleştirilmesi açısından farklı bir siyasal rejime geçiş yapılabilmesi pekala mümkündür. Örneğin, parlamenter rejimin uygulandığı bir ülkede başkanlık sistemine geçilerek başarılı sonuçlar elde etmek mümkün olabileceği gibi, mevcut sistem içinde kalarak, fakat demokratikleşme yönünde ciddi reformlar yaparak da sistemi etkin hale getirmek pekala mümkündür. Dünya’nın birçok
ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de ve KKTC’de de bazı zamanlar gündeme gelen siyasal rejim sistemlerinde değişliğe gidilmesi gerektiği fikirlerini ileriki zamanlarda da duymak normaldir. Fakat unutmamız gereken en önemli nokta oluşturulacak/kurulacak siyasal sistemin ister altyapısı olsun, isterse toplumun ihtiyaçları olsun göz ardı edilmemesinde fayda vardır. Türkiye’de bildiğimiz üzere parlamenter sistem kullanılmaktadır. Seçimlere yaklaşılması ile beraber bazı söylemler tekrardan hortlamaya başladı. Türkiye’de ileriki yıllarda başkanlık sisteminin getirileceği ve bu sistem için gerekli altyapının anayasal düzenlemelerle doldurulmaya çalışıldığı fikri medyaya şimdilik yankı uyandırmasa da, halk arasında konuşulmaktadır. Önemli olan siyasal sistemin şekli değil, nasıl kullanılıp ya da nasıl işleyeceği fikridir. Türkiye’de oluşturulacak başkanlık sisteminin güç ayrılığı konusunda ne gibi sınırlamalar getireceği de önemli bir husustur. Her sistemde olduğu gibi başkanlık sisteminin de artıları olduğu kadar eksileri de vardır. İlk önce avantajlarına bakarsak; Başkanlık sisteminin en büyük avantajı yönetim kargaşasına son vermesi. Karar verme yetkisi genellikle tek kişide olduğu için kanunlar çok hızlı bir şekilde yasalaşır. İyi bir yönetimle başkanlık sisteminde ülke çok hızlı bir şekilde kalkınabilir. Özellikle kanun tasarılarının hızlı bir şekilde yasalaşması, acil durumlarda alınacak önlemler açısından başkanlık sistemi faydalıdır. Dezavantajlarından da bahsetmek gerekirse; Gelişmemiş ülkelerde başkanlar defalarca seçilebilirken gelişmiş ülkelerde bunun önüne geçmek için başkan bir kere ya da en fazla iki kere seçilebiliyor. En büyük dezavantajı diktatörlüğe yol açacağı endişesidir. Başkan isterse kendi çıkarına uygun kişileri yüksek kamu görevlerine atayabilir. Gelişmemiş ülkelerde bir kişi yıllarca başkan olarak görev yapabilmektedir. Eğer başkan kişisel olarak başkanlık koltuğunu doldurmakta yetersiz kalırsa ülke hem ulusal sorunların çözümünde bunalıma girer hem de devletlerarası ilişkilerde zayıf kalır. Yorumu sizlere bırakıyorum...