Çok tartışılan bir konu yine yeniden gündeme gelmeye başladı. Konu, “Ekonomik
Paket”. Toplum gündemi başka alanlara kayınca, bir süreliğine unutulduğu sanılan
tartışma yine başlıyor. Aslında konu ekonomik paketler ve uygulamalar değil. Konu
bunların uygulanış ve sunum şeklidir. KKTC hükümeti, ekonomik kararlar anlamında
yapmak istediği uygulamaları sadece toplumun alım gücünü eksiltmekle sınırlamıştır.
Daha önceleri de defalarca ifade ettik. Öncelikle, ekonomi her alanıyla bir
bütündür. Kamuya bağlı her ekonomi hantaldır. Özel sektörün canlandırılmadığı bir
piyasa da kamunun etkinliği engellenemez. KKTC’deki hata ekonomik önlem diye sadece kamu çalışanlarına yönelik uygulamaların düşünülmesidir. Tabi ki işin birde etik yönü vardır. Her kesimin eşit derecede sorumluluk alması gerekmektedir. Konu ile ilgili örnek gösterilen ülkeler mesela, Yunanistan veya İngiltere önlem olarak
öncelikle üst düzey yöneticilerin siyasilerin maaşlarından kesinti yaparak veya
maaşlarını dondurarak işe başladılar. Peki, KKTC de bu oldu mu? Hayır. Olma ihtimali
var mı? Ona da hayır.
05.11.2009 tarihinde imzalan ve 2010-2012 dönemi mali işbirliği protokolüne göre
aylık raporlar hazırlanacak ve KKTC’de kamuda işten ayrılan ve işe alınanlarda bu
raporlara dâhil edilecek. Yani çok tartışılan istihdam konusunda da protokolde bir
madde var. Şimdi bir savunma var. Her hangi bir uygulama yok diye. Türkiye’deki
seçimler, KKTC ekonomisi ile ilgili adımları biraz erteledi. Türkiye seçimini
yaptıktan sonra KKTC’deki uygulamalar hızlanarak hayata geçirilecek. Öncelik elbette
özelleştirmelerde olacak. Kıbrıs insanı özelleştirme kelimesini ilk işittiği anda
akıllara KTHY geliyor. Aslında iki konunun birbiriyle pek ilgisi yok. Fakat insanlar
özelleştirme denince ilk önce işsizlik, kamu malını birilerine kıyak geçme gibi
anlamlarla algılıyor. Düşündürücü bir başka noktada hazırlanan protokollerin hep,
Kıbrıs dışında ve hep Kıbrıs dışındaki insanlar tarafından hazırlanmasıdır. Yine
düşündürücü olan bir başka noktada, bu protokollere imza koyan KKTC’li yetkililerin
paketi savunmayı dahi başkalarına bırakmalarıdır. Türkiye Cumhuriyeti KKTC eski
büyük elçisi Sayın Türkmen bir toplantıda basın mensuplarına özelleştirmeler sürecek
demişti. Sayın Türkmen’den görevi teslim alan, Sayın Akça’da DAÜ kariyer günleri
açılış töreninde yaptığı konuşmada özetle siyasiler bedel ödemeyi göze almalı ve
pakete sahip çıkılmalı diyor. KKTC hükümet yetkililerinden elbette ses yok. Yapılmak
istenen, paketin uygulanmasını isteyen Türkiye’dir mesajı vermek. Ama ortaya çıkan
gerçek başka, o da KKTC hükümetinin pas geçildiğidir. Beklenen onca yasa ve karar
varken emeklilik yaşının 65 yükseltilmesi kararının alınması ve bu kararın Sayın
Akça’nın açıklamaları ile ayni güne rast gelmesi de bana göre manidardır. Okulların
kapanıp özellikle öğretmen sendikalarının grev gücünün zayıflaması ile yeni
kararların gündeme gelmesi da sürpriz olmayacaktır.
Bu konular kısa bir süre sonra yeniden gündeme gelecek. Ortadoğu da başlayan ve
halen dinmeyen halk hareketleri sebebiyle bazı Avrupa ülkeleri zor durumda kalıyor.
Sebepse mülteci akını. Fransa ve İtalya bu ülkelerden bazıları. Sınırsız Avrupa,
yani AB ülkeleri arasındaki serbest dolaşım hakkına rağmen İtalya ve Fransa sınır
kontrollerini yeniden başlatmayı düşünüyor. Ülkelerindeki çatışmalardan kaçan
binlerce insan, Avrupa ülkelerinin kapısında. AB içerisinde sınırları kaldıran
“Schengen” Antlaşmasında olağan dışı koşullar bulunduğu gerekçesi ile değişiklik
yapılması İtalya ve Fransa’nın önerisi. Sınırlarının korunması tartışmalı olan,
nüfusunu belirleyemeyen ve kayıtsız yaşamın önemli bir oranda olduğu KKTC’de bir
mülteci tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bunu insanlık açısından ele alıp
değerlendirmemek ve ülke şartlarını iyi düşünmek gerek. Ortadoğu da yaşanan
karışıklığın turizm alanına bir etki yapması beklenirken, daha farklı sonuçların ve
sıkıntıların yaşanması ihtimali bugünden göz önüne alınıp tedbirli olmak en
iyisidir.