Pazartesi günü yayınlanan son yazıma şöyle bir giriş yapmıştım “Geldiğimiz nokta “Sorgulama zamanı”. Devlet olmak anlam itibarı ile
ne ifade eder? Devlet olmak icraat anlamında ne anlatır? Şu nokta kesin ki
Devlet olmak sadece sözle olmaz. Devlet olmak kişilik demektir. Devlet olmak
güven demektir. Devlet olmak karar almak ve kararının arkasında durmaktır ayni
zamanda”. Bu girişi Türkiye’nin İsrail’le yaşanan son gelişmelerdeki tavrını
anlatmak amacıyla yapmıştım. Bu düşüncelerim elbette her devlet ve her yönetim
için geçerlidir. Dolayısı ile bu Kıbrıs’ın kuzeyinde de, yani KKTC’de de bu
şekilde olmalıdır. Tabi ki bu coğrafyada devlet, herkes için varsa. Ve yine bu
devlet bir zümre, bir parti devleti değilse. Hükümet çok zor koşullarda, hiçbir
tepkiye aldırmadan direndi. Hala daha da direniyor. Hükümeti ve hükümet
partisini yıpratan kamuoyunun tepkisinden çok, kendi içindeki dengeler oldu.
Önce genel başkanlık, genel sekreterlik, bakanlık dağılımı, kabine
değişiklikleri son olarak da istihdam meselesi.
Allah aşkına bu devletin, bu devleti yönetenlerin tek sorunu
bunlar mı? Etrafınıza bir bakın, dünyaya bir bakın. Devletler, insanlar nelerle
uğraşıyor. Bu ülkede her seçimin en geçerli vaadi ve en önemli bedeli kamuya
istihdamdır. Kimse de kendini kandırmasın, bu gerçek herkesimden ve her
kökenden insan için geçerlidir. Herkes de bu sistemi benimsemiştir. Seçim zamanı
kapılarına oy istenmeye gidilen insanların ilk cümlesi “Bizim evden kimi işe
alacaksınız” dır. 19 Nisan 2009 seçimlerinde %44 oy oranı ile Ulusal Birlik
Partisi birinci parti olarak iktidara gelmiştir. Yapılan her icraatta, atılan
her adımda bu oy oranının arkasına saklanıldı. Geriye kalan %56’lık kesim her
daim görmezden gelindi. Bu kesim hala daha görmezlikten geliniyor. %44’lük zümrenin
her şeye hakkı var. Fakat %56’lık kesimin hiçbir şeye hakkı yok. Terfi alacak
olanlar hangi siyasi yelpazededir? Müdür olacak olanlar hangi partinin bayrağı
altındadır? Kamuya istihdam kimlerin hakkıdır? İstenilen her özelliğe sahip
olanlar, söz konusu işi layıkıyla, eğitimiyle yerine getirebilecek özelliklere
sahip olanlar mı? Yoksa parti bayrağını en iyi taşıyanlar mı?
Öncelikle devlet, her işini devlet olmaya yakışır ciddiyetle
yapacak. Öncelikle devlet, tüm vatandaşlarına eşit mesafede olacak. Bu noktada
en büyük tehlike devletin giderek bir parti devleti olmasıdır. Devletin
personel ihtiyacının olması, elbette doğaldır. İtiraz noktası bu ihtiyacın
giderilme yöntemidir. Devletin bu alanda görevli kurumları vardır. Bu ihtiyaç
belirli yöntemler kullanılarak giderilir. Bu ülke vatandaşlarından herkes kamuda
çalışma
hakkına sahiptir. Hiçbir siyasi parti seçim bedeli ödemek için kendi
vatandaşları arasında ayırımcılık yapamaz. Hiçbir siyasi parti devlet
olanaklarını kullanarak fırsat eşitliğini ortadan kaldıramaz. Bunun açıklaması
da “CTP döneminde de yapıldı” olamaz. Kamuda verimliliğin sağlanması bu
girişimlerle ancak hayal olur. Kamuyu siyasetten arındırmadıkça, işe göre adam
değil, adama göre iş anlayışını değiştirmedikçe ne bu devlet deniz olmaktan
çıkar, ne de denize düşmek isteyenler azalır. İllaki ihtiyaç varsa, KTHY
çalışanları veya fazlalık bulunan dairelerden aktarma yapılarak, ekonomik
önlemlerin alındığı(!)bu dönemde ihtiyaçlar giderilebilirdi. Bunun yanında bu
ülkede yaşam mücadelesi veren engelli insanlarda var. Onları düşünen yok mu? Kamuya
yapılan istihdamlarda yerleri nedir? Ama nasıl olsa bunlar da unutulur. Önemli
olan %56’lık kesim bunu unutacak mı?