Batının Türkiye politikaları

28 Haziranda, yapılması öngörülen Cenevre Konferansına gidilme hazırlıkları yapılırken. Cenevre’de, KKTC ‘ni ve Türkiye’yi bekleyen tehlikelere, değinmek istiyorum.

28 Haziranda, yapılması öngörülen Cenevre Konferansına gidilme hazırlıkları yapılırken. Cenevre’de, KKTC ‘ni ve Türkiye’yi bekleyen tehlikelere, değinmek istiyorum.
Bunu yaparken de, biraz gerilere gitmek ve bunu irdelemeği gerekli görüyorum.
Batı, hiçbir zaman Orta Doğu’da, güçlü bir Türk Devletinin olmasını istemedi, istemiyor.
Bunun için de, Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak ve coğrafyasını bölerek, Türk Ulusunu dünyadan silmek ve etkisizleştirmek istiyordu.
Bu nedenle, Osmanlıya, Sevr’i dayatmışlardı.
Bu oyunları, Büyük İnsan, Mustafa Kemal Atatürk, bozarak. Türk yurdunu, bu işgalci Emperyal Güçlerden koruyarak, yeni bir Devlet oluşturmuştu.
Bu Devleti kurarken, Kurtuluş Savaşını, bu Batılı güçlere karşı vermiş.
Bunu verirken de, Milli Misak olan, yeni sınırlarını oluşturmuş.
Yani, TC Devletini kurmuştu.
Lozan’da Batılılar, kerhen imza koyarak, ileride Sevr’i uygulamak için projeler geliştirdiler.
Bu projelerin biri de, TC’ni, oluşturduğu Misak-ı Milli sınırları içerisinde tutmak. Bu sınırlarının, dışına çıkma olasılıklarına karşı da, tedbirler almak.
İleride de, bu sınırları Sevr sınırlarına çekmek.
Batının, Türkiye politikaları ve Osmanlı dönemindeki politikaları.
Yani, Türkiye’yi bölüp parçalamak politikaları, hiç değişmedi.
Bunu, Orta Doğu’da yaşanan olaylarda, her gün görmekteyiz.
Bugün, Türkiye’ye bağlı Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Orta Doğu’da. ABD’nin, her türlü askeri desteği verdiği terör örgütü ile savaştığını ve bunu AB ‘nin de desteklediğini gördüğümüzde. Batının, Türkiye üzerindeki politikalarının devam ettiğini de, anlamış oluruz.
Türkiye, Misak-ı Milli sınırları içerisinden, Batının ve müttefiklerinin hilafına rağmen, ne zaman çıkmıştır?
20 Temmuz 1974’te.
Akdi haklarına dayanarak Kıbrıs’a, Ada Türklerinin can güvenliklerini sağlamak için çıkmıştı.
O günden, bu güne. Adada, kan akmamaktadır.
Batının hilafına rağmen, bu çıkarmayı, Batı, hiçbir zaman, içine sindirmemiş.
Sindirememiştir.
Tekrar, Türkiye’yi, Milli Misak içerisine sokmak ve Sevr’i uygulamak için, Batılılar düğmeye basmışlardır.
İki yönlü bir strateji, uygulamaktadırlar.
Birincisi.
Türkiye’yi, Milli Misakın dışına çıkmasına neden olan ve Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Kıbrıs’a hakimiyet kuran, 1960’ta Batılıların da onay verdikleri, Garanti ve İttifak anlaşmalarını ortadan kaldırmak nedeni ile. Kıbrıs müzakerelerini, bir fırsata dönüştürmek için, kolları sıvamışlardır.
ABD ve AB ‘ başta olmak üzere, Garanti ve İttifak Anlaşmalarının ortadan kaldırılması için, Türkiye’ye baskılarını artırmışlardır.
28 Hazirandaki Cenevre görüşmelerinin odak noktası. Garantilerin ortadan kaldırılması için, Türkiye’ye tazyiklerini artıracaklardır.
Şimdiden, bunun seslerini duyuyoruz.
Garantilerin kalkması demek. Türkiye Cumhuriyetinin, Misak-ı Milli sınırlarının içerisine sokulması, arkasından da, Türkiye’yi bölüp parçalama faaliyetlerinin hızlandırılmasıdır.
Türkiye, bu senaryoyu ve filmi 1915 ‘lerde, gördü.
En zayıf ve güç koşullarda bile, bunun oluşmasının önüne set çekti.
Türkiye, o zamanlardaki koşullardan, çok daha iyi durumdadır.
Kıbrıs Türkleri açısından ise, bu tamamen mahvını doğuracak olan bir olay.
Batılılar ve sözde Türkiye’nin müttefiklerinin, Türkiye’nin başına geçirip, örmeye çalıştıkları senaryo bu.
Bunu uygulamaya, çoktan başladılar.
Bu Nasrettin Hoca’nın, göle yoğurt çalmasına benzer.
Garanti ve İttifak Anlaşmalarının, Kıbrıs Türk Halkı açısından, günün koşullarına göre uyarlanması ve daha etkili hale gelmesine “evet.”
Ortadan kalkması veya sulandırılmasına “ hayır.”
Bunu ben söylemiyorum.
Kıbrıs Türk Halkının % 90 + ‘sı söylüyor.
Dilerim 28 Haziran, Kıbrıs müzakerelerine bir nokta konur.
Aksi, bir 40 yıl daha, bu müzakereler, devam eder.
Bu haber 3878 defa okunmuştur

:

:

:

: