Tarihi kaynaklarımıza göre ortaya çıkışı Hz. İbrahim Peygambere kadar uzanan Vakıf çalışmaları ve Vakıf mallarına gösterilen hassasiyet, Osmanlı İmparatorluğu döneminde en muhteşem günlerini yaşamış ve bu dönemde Türkler, Vakıf örneklerinin en güzellerini sergilemiştir.
Birinci dünya savaşından sonra Vakıf mallarına karşı hassas yaklaşım ciddi değişikliğe uğramış, Vakıf malları hovardaca kullanılması nedeniyle vicdanı yaralı vatandaşın isyanına, çığlıklarına kulak tıkanmış, görmezden gelinmiştir.
Hz. İbrahim Peygamberden günümüze kadar geçen süreç içerisinde Vakıf mallarının kötüye kullanımına ilişkin en çirkin kullanım şekli ülkemizde yaşanmış, Hamitköy Camisine bağışlanan araziye gecekulübü, işleyiş şekliyle genelev olan bir yapının yapılmasına Vakıflar Yönetim Kurulu ve hükümet izin vermiştir. Son yıllarda sık sık basına yansımasına rağmen Vakıflardan da, idarecilerden de kamu vicdanını rahatlatacak herhangi bir açıklama gelmemiştir.
Bu sessizliğin nedeni nedir? Vatandaşın vicdanını rahatlatacak, o araziyi vakfedenin ruhunu huzura kavuşturacak bir açıklama yapmayacak mısınız? Bu yanlış adımdan vazgeçildiğini gösteren bir adımın atıldığını görmeyecek miyiz? Bizleri tarihe Vakıf mallarını utanmazca, hovardaca kullanan kuşak olarak mı geçireceksiniz?
Ülkemizde akıllara durgunluk veren Vakıf arazisine, Camiye ait araziye genelev yapılması olayına, geçen hafta bir gazetemiz adeta isyan etti, ardından Türkiye Ulusal basınında “Vakıf malına genelev yaptılar” başlığıyla bizi dünyaya rezil ettiler. Bu haberi okuduğumuzda her vatandaş gibi bizim de içimiz acıdı, ruhumuz daraldı.
Hükümete, Vakıflar Yönetim Kurulu’na ve Genel Müdürüne sesleniyoruz! Bundan sonraki kısmı daha dikkatle okuyunuz.
VAKIF; Bir kişinin şahsına ait olan bir mülkü, faydası Allah’ın kullarına ait olmak niyetiyle, şartıyla ebedi olarak Allah’a, Allah’ın rızasına tahsis etmesi, bağışlamasıdır.
İLK VAKIF; Misafire, yolda kalmışlara ve muhtaçlara yardım ederek sevap kazanan Hz. İbrahim Peygamber, öldükten sonra bu sevabı devam ettiremeyeceğini düşünerek üzülmüştü. Yüce Allah üzülen peygamberine,sahip olduğu malından bir kısmını Vakfetmesini, böyle yaparsa sevabının kıyamete kadar devam edeceğini haber vermişti. Bugün Müslümanların en kutsal mekânı olan, her yıl milyonlarca Müslümanın hac ibadeti için akın ettiği Kâbe-i muazzama bir Hz. İbrahim Peygamber vakfıdır. Bizim peygamberimiz döneminde de sahabe-i kiram, peygamber efendimizin teşvik ve müjdeleri neticesinde çok kıymetli arazilerini VAKF etmişlerdir.
Peygamberimize ve onun arkadaşlarına uymayı, yaptıkları, davrandıkları gibi davranmayı en büyük zenginlik kabul eden Türk Milleti olarak bizlerde tam anlamıyla bir vakıf medeniyetikurmuştuk. Evlenecek kızların çeyizlerinin karşılandığı vakıflardan, hizmetçinin evde kırdığı tabağı, ölen kişinin mezar tahtalarını, kefenini karşılayan vakıflar vardı tarihimizde…
Vakıf Hukuku şu: vakıf malı alınmaz, satılmaz, mülk edinilmez ve miras olarak bırakılmaz. Tarihi bir çok örnekte görüldüğü gibi bu malları talan edenler iflah olmamış, rahat yüzü görmemiştir. Vakıf mallarını koruması gerekirken talan edenlere, buradan kazandıkları hayıreder mi?Bir araştırın ne dramlar göreceksiniz.
Vakıf mallarını kullananlar ne yapmalıdır? İlahiyatçılar;Hemen bu malı iade etmelidirler diyor. Bu gibi yerlerde durmayı-kullanmayı oralara ev, iş yeri yapmayı tavsiye etmiyor, vakıf malından uzak durmayı öneriyorlar.Bu mallara bulaşanların dünyada işlerinin iyi gitmediği, mevcut malvarlıklarının da ellerinden çıktığı örnekleriyle mevcuttur. Bu nedenle; Arsa ev arazi alacak olanlarında, aldıkları arazinin geçmişini kontrol etmeleri, vakıf malıysa uzak durmaları gerekir. Devlet sattı aldım demek de geçerli bir mazeret olmaz.
Hadisi şerifte “Bir lokma haram yiyenin 40 gün ibadetinin kabul edilmeyeceği “ bildirilmektedir, o haram lokmanın vücuttan atılması kırk gün sürdüğü için. Vakfa ait dükkanda ticaret yapan, vakıf arazisini ekip biçen, bunu çoluğuna çocuğuna yediren, vakfa ait birevde oturan, vakfa ait bir yerin kirasını alıp yiyenlerin durumu nasıl olur, Allah bilir. Vakıf mallarına bulaşanlar, kendisiyle birlikte gelecek nesillerini de manevi olarak ağır yükün altına sokmuş, onlarında geleceklerini karartmış olurlar.
Peygamberimiz ahirette her günahkâra yardımcı olmak üzere şefaat masasında otururken, vakıf mallarını yiyenler geldiği zaman ayağa kalkarak Ey Allah’ım! Bu kulundan davacı ve şikâyetçiyim diyecektir. Şikâyetçisi Peygamberimiz, hâkimi Allah olan bir mahkemede vakıf mallarını yiyen nereye gidebilir? Ne yapabilir? Kimden yardım isteyebilir.
Din işleri Başkanlığı ’da bu güne kadar yapmadığı görevini yapmalı, vatandaşı bu konularda aydınlatmalı, sevap kazanacak ibadetleri anlattığı kadar, sevabı yok edecek durumları da vatandaşa sıklıkla hatırlatmalıdır.