Türk Dil Kurumu özelleştirmeyi “Devlete ait taşınır, taşınmaz malları teklif alma veya ihale yoluyla satışını yapma” olarak açıklıyor. Özelleştirme en anlaşılır tanımıyla, devletin sahibi olduğu kuruluşların özel sektöre satılması işlemi demektir.
Özelleştirmeye konunun uzmanlarının yaklaşımları farklılık göstermektedir. Bu tartışmaları, her şey özelleşsin, hiçbir şey özelleşmesin, yarısı özelleşsin diyenler şeklinde gruplandırmak yanlış olmayacaktır. Peki, gerçekte özelleştirme günlük yaşantımıza nasıl yansır? Şüphesiz olumlu yansır. Yani; Özelleştirme, eğitimi sadece kamu okullarından değil, geniş yelpazeye yayılan özel okullardan, çeşitli kriterlere bakarak en uygununu seçebilme imkânı sunar. Grevlerle kapatılan okullardan kurtulmanın huzur ve rahatlığını yaşatır.
Sağlık hizmetini alırken devlet hastanesine mahkûm olmaz, hastane personelinin iletişiminden, hastanenin ücretine, temizliğine kadar birçok kritere bakarak geniş bir hastane yelpazesinden tercih yapma şansını yakalarız. Devlet hastanelerinin soğuk yüzünden, hastayı hastalığına razı eder yaklaşımından kurtulur, çağdaş anlamda tedavi şansını yakalarız. Yanlış yapılan tahlillerde karşımızda muhatap bulur, devletin devasa gücünü arkasında hisseden hekimden de hemşireden de kurtuluruz.
Uçakla yolculuk edeceksek karşımıza çıkacak onlarca seçenekten, kendimize en uygun uçak biletini satın almanın özgürlüğünü ve keyfini yaşarız… Uçsuz bucaksız yeni bir dünya demektir adeta özelleştirme. Devletin hantallıktan, şişmiş memur kadrolarından, devasa giderlerden yani kamburundan kurtulması, dinamik bir devlet haline dönüşmesi anlamına gelir özelleştirme.
Özelleştirme konusu, gündeme geldiği ülke toplumlarının siyasetini, uluslararası ilişkilerini, ekonomisini kısaca, yaşam biçimini doğrudan etkileme potansiyeline sahiptir. Bu potansiyel özelleştirmeyi, bütün dünya da en çok tartışılan konular listesinde birinci sıraya oturtmaktadır. Ülkemizde de durum benzer şekilde seyretmektedir. Bazı siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinin çıkarılan özelleştirme yasasının iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesine açtığı dava dün karara bağlandı. Anayasa Mahkemesi, Özelleştirme Yasası'nın Anayasa'ya aykırı olmadığı sonucuna vardı.
Bu kararla birlikte, Kurultay süreci ve sonrasında yaşanan olayların ve gelişmelerin gölgesinde, ülkemiz geçte olsa bu konuyu tartışmaya başladı. Yakında siyaset sorunlarını çözer ve özelleştirmenin sınırlarını, yöntemini, çekinceleri de dikkate alarak tartışmaya başlar diye ümit ediyoruz. Böylece en erken zamanda yapılacak özelleştirmelerle gıda, hizmet sektörü, denizcilik, tarım, turizm madencilik, tekstil, petrol ve yan ürünleri gibi sektörlerde inanılmaz yeniliklere adım atmış oluruz. Özelleştirme; İddia edildiği gibi kamu mallarını sermayeye peşkeş çekmek, işsizliği artırmak, çalışanı açlığa mahkûm etmek, güvenceyi ortadan kaldırarak hak ve özgürlükleri kısıtlamak değildir, olmamalıdır. Siyasiler burada devreye girmeli, söz konusu haklı çekinceleri dikkate alan, çalışanı ezdirmeyen yasal düzenlemeleri yapmalı, devletin zayıf vatandaşını güçlü sermayeye karşı koruması garanti edilmelidir.
Böyle olursa, konu bilinçli ele alınırsa, insan merkezli bir bakışı açısıyla değerlendirilirse özelleştirmeden korkmak için neden olmadığı görülecektir.