Geçen hafta yine öğrenci kavgası çıktı haberleriyle sarsıldık. Huzurumuz kaçtı. Bu sefer şiddetin adresi Uluslararsı Kıbrıs Üniversitesi idi. Yakın Doğu Üniversitesi takviyeli yüzü aşkın öğrenci “Yaşasın Apo, Apo ölmeyecek” sloganlarıyla, kampus içerisindeki bir restorana taş ve sopalarla saldırdı, camlarını kırdı, içerisindeki eşyaları parçaladı, önlerine çıkanlara saldırdı...
Türkiye’de, Ülkemiz Üniversitelerini PKK yuvası gibi göstermeye yönelik yıllardır sürdürülen propagandaları destekler nitelikteki bu tür terör kokan olaylar, ülke olarak geldiğimiz tehlikeli noktayı göstermesi açısından önemlidir. Terör örgütünün insanlığa ve kardeşliğe sığmayan, öğrencilikle bağdaşmayan, halkımız arasında korku ve endişe yaratmayı amaçlayan bu eylemlerle “biz buradayız” mesajını vermeye çalıştığı oldukça açıktır.
Bu mesajı her kesten önce yetkililer ve üniversitelerimiz iyi okumalıdır. Türkiye’nin 50 yılı aşkın süredir uğraştığı, kendisine 300-400 milyar dolara mal olan bu sorunu ülkeye ithal etmek, belamızı aramakla eşdeğerdir. Bundan en başta üniversiteler olmak üzere, hepimizin zarar görmesi kaçınılmazdır. Biz küçük bir ülkeyiz, birkaç yıl bile bu sorunla mücadele etme imkân ve ihtimalimiz yoktur. Hiçbir anne baba, dünya kadar para ödeyerek çocuğunu Kuzey Kıbrıs’a terör estirsin diye okumaya göndermez.
Eğer bu olaylar önlenmez caydırıcı cezalar verilmezse, bu ülkeye gerçekten okumaya gelen birçok öğrenci Türkiye’deki özel üniversitelerin yolunu tutacaktır.
Çünkü son yaşananlar, olayın ‘Tehlike geliyor’ faslının çoktan aşıldığını gösteriyor.
Peki, yaşanan bunca olaya rağmen bizim üniversitelerimizde bu sorunu ele alan, bilime, ilme, araştırmaya dayalı verilerle neden-sonuç ilişkisini ortaya koyan, çözüm yollarını gösteren var mı? Hayır yok. Olmadığı içinde, siyasiler yani iktidar olaya el yordamıyla yaklaşmakta, bu yaklaşım tarzı olaylara köklü çözüm olmamakta, her geçen gün sorun büyümekte, üniversitelerimizin güvenli olmayan ülkenin okulları olarak algılanmasına neden olmaktadır. Bu durumun doğrudan ve dolaylı sonuçlarından, yakın gelecekte toplum olarak hepimizin etkilenmesi, zarar görmesi kaçınılmazdır.
Kuzey Kıbrıs’ın en önemli gelir ve tanıtım ayağını oluşturan eğitimin, bu ve benzeri olaylarla heba edilmesinin önüne geçilmelidir.
Bunun içinde, buraya gelen her öğrencinin birinci amacının eğitim olmasını sağlamak adına ilk kaydolduğu gün, KKTC’de karışacağı illegal bir olayın kendisinin eğitim hayatının sonu olacağı defa defa kendine söylenmelidir.
Ya da sırf öğrenci gelsin, kontenjan dolsun denilerek Türkiye’deki bazı gruplarla ‘toplu’ öğrenci pazarlığından vaz geçilmelidir.
Eğitim yuvalarındaki kamplaşmaların, hizipleşmenin önüne geçilmesi için önlem alınması şarttır.
Bu sorun, her olay sonrasında birkaç tutuklama, birkaç saat sorgulamayla çözülecek kadar basit bir mesele değil, arka planı olan bir sorundur. Bu sorunun doğru algılanması ve doğru çözüm formülünün bulunması için her üniversitemiz araştırmalarını gecikmeksizin yapmalı, master ve doktora tezleriyle yetkililerin eline bilimsel temelli veriler sunmalıdır.