Avrupa birliğinin gidişatının iyi olmadığına yönelik söylentiler 2005 yıllarında başlamıştı. O yıllarda izlenen yanlış politikaların Euro bölgesini krize sürükleyeceğini ileri sürenlere gülünür geçilirdi.
2009 yılında ayak sesleri duyulan Euro bölgesi ekonomik krizi, 2010 yılına gelindiğinde kâbusa dönmeye başladı. Yunanistan sokakları işsizlik ve açlık sıkıntısı çekenlerin protestoları nedeniyle savaş alanına döndü. İzlanda, Portekiz, İrlanda, İspanya ve İtalya’ da ekonomik krizin vurduğu ülkeler kategorisinde yerini aldı. 100 Milyarlarca dolar dış borçları bulunan bu ülkelerin vatandaşları Alışık olmadıkları kadar zor günler geçirmeye başladılar ve hayatın zorluklarını olanca ağırlığıyla göğüslemeye devam ediyorlar.
Güney’deki komşularımızda aylar önce bu halkaya eklendi. Önünde onlarca seçenek olmasına rağmen hepsini teperek vatandaşlarını belirsizlik ortamıyla karşı karşıya bıraktı. Rum siyasetçiler, vatandaşlarının huzur ve refahını artıracak projelerle değil de Kıbrıslı Türkleri köşeye sıkıştıracak entrikalarla uğraşmayı tercih etti. Devlet yönetimiyle dini hayatı, ekonomiyi birbirine karıştırdılar. Rum Liderler de din adamları da zihinlerinde bir Türk oluşturdular, düşman damgasını vurdular, her geçen gün büyüttüler, gençlerini Türk düşmanlığıyla bu günlere getirdiler. Ürettikleri, zihinlerinde var ettikleri gerçekte olmayan bu düşmana kendileri de inandılar en sonunda. İşte bu karşıdaki hayali düşmana dikkat kesilmiş halk, yıllar önce yaşamaya başladığı ekonomik krizi aslında hiç var olmamış düşmanlarını sevindirmemek için sineye çektiler, sabrettiler. Bugünlere kadar gelindi. Artık saklanabilecek boyutun çok dışına çıktı ekonomik sıkıntılar. Rum siyasilerin Türklere yönelik açıklamaları bile artık vatandaşın gündeminde yer almıyor.
Güneyde yaşayan Rum komşularımıza bir Türkiye seyahati yaptırılabilse, cesaretlerini toplayıp bir oradaki insanları görebilseler kendilerine yıllarca anlatılanların masal olduğunu görecekler. Ben bugüne kadar Rumlara düşman Türkiyeliye hiç rast gelmedim. Aksine, Osmanlı döneminde birlikte yaşadığımız, bizim gibi insanlar, bizim insanlarımız diye başlarlar cümlelerine eğer sorulursa. Yani Güney’deki komşularımızın ürettikleri, besledikleri, onlarca yıldır büyüttükleri düşman yok aslında.
Elbette üzülüyoruz bu çarpık, ötekileştirici bakış açısına. İnsan olarak önce İnsanlık ailesinin birer ferdi değil miyiz? Yüzyıllarıdır birlikte yaşamadık mı? Sonra birileri düşman etmeyi başarmış. Kimse sormamış acaba gerçek ne diye. Bugün bizler, Güney Kıbrıs’ın içinde bulunduğu ekonomik çıkmaza da üzülüyoruz, Türkleri düşman algılamasına da. Ama, Yaşadığımız coğrafya ’da meydana gelen yayılma eğilimli şiddeti, dünyadaki kötü örnekleri, komşularımızın değişmeyen düşman algısını gördükçe, iyi ki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti var demekten, içinde bulunduğumuz hale şükretmekten kendimizi alamıyoruz.
Polonya'nın Maliye Bakanı Jacek Rostowski, euro bölgesinde yaşanacak bir çöküşün, Avrupa Birliği'nde de dağılma sürecini başlatacağını ve savaş sonucunu dahi doğurabileceğini belirtmişti. Bu kadar tehlikeli sonuç doğuracak gidişatın önüne geçmek için önümüzdeki aylarda var olandan daha acımasız dizinlerce ekonomik paketin yürürlüğe sokulacağı kuvvetle muhtemeldir.
Tabii dünyada bu gelişmeler yaşanırken bizim ülkemiz güllük gülistanlık algılanmasın. Bizlerde bir yığın sorunla karşı karşıyayız. Bizimde anavatanla dün bir ekonomik paket imzalama törenimiz vardı. İmzalanan protokolün tam metnini bugün Star Kıbrıs gazetesinden okuyabilirsiniz.
Ekonomik paketin bugünler açısından değil gelecek zor günler göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi temennisiyle...