Son yıllarda, hayatın akışı içerisinde ortaya çıkan sorunlarla ilgili çözüm arayışları arasına intiharların eklenmesini ülke yönetimini şekillendirenler, toplumun karşı karşıya olduğu ve her geçen gün yaklaşan felaketin ayak sesleri olarak algılanmalıdır...
Bir insanın en değerli şeyi hayatıdır, canıdır. Toplum içerisinde en değerli şeyi olan canından vazgeçecek noktaya gelenlerde artış devam ediyorsa, insanları bu sonuca sürükleyen nedenlerle ilgili alanlardan uzmanlarca ele alınmalıdır. Dini, psikolojik, sosyolojik, siyasi, ekonomik alanlarla ilgili sahasında uzman bilim adamları bir araya gelerek, insanları çaresizliğe iten sebepleri ve çözüm yollarını belirlemelidir.
Her intihar toplumsal bir yardım feryadı olarak algılanmalıdır. Bunun için ilk yapılması gereken, insanların hangi konuda yardım çığlığı attıkları, duygusal çöküşe neden olan faktörlerin neler olduğu, karşılaşılan sorunların çözümü için başka seçenek olmadığına inandıran etkenleri tespit etmektir.
Herkesin hayatında kötü anlar olur. Her insanın hayatında birkaç kez yeter artık dayanamıyorum noktasına geldiği, tüm kapıların yüzüne kapandığını düşündüğü, tutunacak dalının, güvenecek kimsesinin kalmadığına inandığı tam anlamıyla “bıçağın kemiğe dayandığını” düşündüğü zor geçen günler olmuştur. Bu zor olduğunu düşündüğümüz zamanlarda, arkadaşlarımızdan, dostlarımızdan duyacağımız güzel bir söze, rahatlatıcı, teselli edici güler bir yüze ihtiyaç duymayanımız yoktur.
Kültürümüzde ve inancımızda, bir kişinin bile intihara sürüklenmesinin sorumluluğu bütün topluma aittir. Toplumda hiçbir ferdin bu denli yıpranmasına, yalnızlığa itilmesine, ezilmesine müsaade etmemek gerekir. Bizim kültürümüzde düşeni tutup kaldırıp, tozunu, toprağını silkelemek vardır. Yardımlaşmada örnek bir toplumuz. Bu bizim atasözlerimize bile yansımıştır. İyilik eden iyilik bulur, yalnız taş duvar olmaz, ne verirsen elinle o gider seninle, dost dostun eyerlenmiş atıdır, Doğrunun yardımcısı Allah’tır, komşu komşunun külüne muhtaçtır gibi yüzlerce atasözü, her alanda yardımlaşmayı içselleştirmiş bir kültürün temsilcileri olduğumuzu gösterir.
Sorun ne denli büyük olursa olsun, Hz. Mevlâna’nın engin hoşgörü ve sevgiyle yoğrulmuş felsefesini topluma özümsetebilirsek birçok sorun, benzer birçok vaka kendiliğinden ortadan kalkacaktır.