Gerçek hayatta yaşanan ayrılıklar hep hüzünlüdür...
Fakat edebiyatımızdaki şiirler, şarkılar, romanlar ve hikayelerin en güzeli ayrılık üzerine yazılanlardır...
Mutluluğu anlatan dizelerden ve satırlardan çok ayrılığı haykıran kelimelerdir bizi olduğumuz yerden alıp başka dünyalara götüren...
Dizelerde hüzün vardır, gözyaşının kelimelere süzülüşü, sahte olmayan, içten gelen nağmelerin haykırışıyla doludur bir çok eser...
Arkasından ağıtlar yakılan, dönmesi için gözyaşı dökülen, kimi zaman vefasız bir sevgili, kimi zaman en kadim dost, kimi zamanda boşluğu kolay kolay doldurulamayacak olan bir aile ferdidir...
En acı olan ayrılıkta hiç kuşkusuz ölümle bitenlerdir...
Bir de edebiyatın dışında günümüzde yaşadığımız ‘yalancı’ ayrılıklar vardır...
İhaneti çoktan kafaya koyan dost, ayrılığa öyle bir kılıf uydurur ki...
Hem kendini hem de etrafındaki ‘tenekecileri’ inandırır buna...
İnsan hayata daha çok dostlarıyla, sevdikleriyle tutunur. Sevinçlerini onlarla paylaşarak arttırırken, acılarını hüzünlerini yine onlarla paylaşarak azaltır. Kişi, tanımadığı kimselerden bir kötülük, bir haksızlık gördüğünde çok incinmez, en azından hayal kırıklığına uğramaz ama dostundan gördüğü küçük bir eziyete bile katlanması çok zor olur...
Hallacı Mansur’un ‘Bizi düşmanın attığı taş değil Dostun attığı gül yaralar’ sözlerinde olduğu gibi...
Dostluğu, sevgiyi ve saygıyı bir günde unutarak yalanlara sarılanlara ibret alması için Hallacı Mansur’un hikayesini hatırlatmakta fayda var:
Hallac-ı Mansur, cezbe ve sekir halinde söylediği ve mazur bulunduğu Ene’l-Hak cümlesi yüzünden idama mahkûm edilir. Onu asılacağı meydana getirdiklerinde etrafta mahşerî bir kalabalık vardır. Hallac-ı Mansur darağacını görünce güler ve kalabalık arasında gördüğü dostu Şibli’den seccade isteyerek iki rek’at namaz kılar. Ardından şöyle duâ eder: “Allah ım burada senin dinin uğruna gayrete düşüp beni öldürmek için toplananların suçlarını affet.”
Bu esnada kalabalık içinden özellikle düşmanları, fırsat bu fırsat diye Hallac-ı Mansur’a taşlar atarlar. Hallac-ı Mansur bunlara ah bile demez hatta tebessüm eder, ama dostu Şibli ağlayarak kırmızı bir gül atınca Hallac-ı Mansur inler ve şöyle der: “Taş atanlar avam takımı, bilmiyorlar, halden anlamazlar. Onların taşı bizi incitmez ama halden anlayan bir dostun attığı gül bile bizi incitti, canımızı acıtır.”