Evrensel barışın sağlanmasına yönelik nelerin yapılması gerektiği asırlardır tartışılmaya devam etmektedir. Geçtiğimiz asırlarda din adamları, idareciler ve bazı düşünürler, barışın yeryüzüne hâkim olması için yapılması gerekenler üzerinde uzun uzun kafa yormuşlardır.
Fakat ne acıdır ki, insanlık tarihi boyunca meydana gelmiş bütün savaşların, katliamların, sömürünün, dünyada barış için kafa yoran, bu kesimler tarafından organize edilmiş, bizzat yönetilmiştir. Barış da yine aynı mihraklarca sağlanmış, yürürlüğe sokulmuştur. En acı ve en ilginci ise sağlanan barış ortamının daha büyük savaşlara hazırlık için kullanıldığı gerçeğidir. İnsanlıkla yaşıt olan bu gerçeğe rağmen, insanlar, savaşın ve barışın yegâne mimarı iktidar sahiplerinden adil olmalarını beklemek gibi garip bir yaklaşım içerisinde olmuşlardır.
Her aklı başında insan barışın tesisi için mücadele eder, etmelidir. Bu mücadeleyi verirken savaşın kaçınılmazlığını olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekir.
Bir takım yazarçizerler, yaşadığımız çağın artık eskisi gibi olmadığını, şartların çok değiştiğini, bilimsel alanda baş döndürücü gelişmelerin yaşandığını, insanların akıl ve mantıklarını daha fazla kullandığı görüşünden hareketle, savaşma nedenlerinin daha azaldığını ileri sürmektedirler. Unutulan bir gerçek var. Dün din adamları, idareciler ve düşünürler olarak adlandırılan tanımlama ortadan kalkmıştır. Bugün yeryüzünde yaşayan insanların neredeyse tamamı birer filozoftur. Bilim ve teknoloji, iletişim, sağlık gibi insana hizmet amaçlı kullanıldığı gibi, dünyanın bir ucundan düğmeye basıp, milyonlarca insanı yok eder boyuta ulaşmıştır. Çağımızda, yaşadığımız gezegeni imha edebilecek boyutta silahların üretilebileceği imkân ve kabiliyete ulaşıldığı iddia edilmektedir.
Sonuç olarak, bugün yaşadığımız dünya düne göre daha adaletli değildir. Adaletli olmayan dünyada barıştan söz etmek sanatsal bir değer ifade etmekten öteye geçmez. Öyleyse yapılması gereken şey, dünyaya değilse bile kendi toplumuna barışı hâkim kılabilmek için adaleti tesis etmek, insanların adalet duygusunu tatmin edecek düzenlemeleri hayata geçirmektir.
Dünyada ortaya çıkan savaşlara, katliamlara da Kıbrıs’ta süregelen soruna da bu çerçeveden yaklaşmak gerekir. Anastasiadis’in barışa yakın duruyor gözükerek geldiği iktidarın ilk günlerinde, tam tersi söylemlerle ortaya çıkması nasıl izah edilebilir?
Şimdi şunu herkes şu sorunun cevabını kendince vermelidir:
Barış naraları atanlar, neden tarihte hep savaşı başlatanlardır?